"Elveda."

832 51 63
                                    

Oğuz'dan

"Düşün Oğuz, düşün," diyerek mırıldandım. Odamın içerisindeki iki duvar arasında mekik dokuyor, acıdan oluşan o sert ve kalın zincirlerden Ediz ile Öykü'yü artık kurtarmak istiyordum. Mutlulukları belki de iki dudağımın arasındaydı. Ben, Ediz senin ağabeyin meleğim, diyecektim, ağlayacaktı mutluluktan. Daha önce söylemediğim için öfkelenecekti bana, birkaç gün konuşmayacaktı. Okyanus gözlerinin ardındaki öfke dolu bakışlar dahi, beni yeniden sarhoş edecek ve yaşamam için yeni bir umut doğuracaktı içimde.  

Annesi ve babasına kavuşacaktı. Evden atıldığı günden itibaren bir yabancı olarak Öykü'nün yaralarını saran Ediz, bu sefer ağabeyi olarak saracaktı çiçeğimin yaralarını. Ağabeyi olarak gülecekti, ağabeyi olarak ağlayacaktı, ağabeyi olarak şefkat gösterecekti. Öykü, yaralarını saran o yabancı adamı bağrına nasıl bastıysa, ağabeyi olarak daha içten basacaktı bağrına. Ben bu adamın kardeşiyim diyerek mutluluktan ağlayacak, sıkıca sarılacaktı ağabeyine. Uğradığı şiddet sonucu ruhu son bulan genç kız, gerçek ailesiyle hayat bulacaktı. 

"Söylemek zorundayım," diyerek Sema'ya döndüm. Okuduğu kitaptan başını kaldırarak bana baktı. "Yaklaşık bir saat önce aynı cümleyi kurduğunu hatırlıyorum. Aynı şekilde söylemem gerek dedikten iki dakika sonra söyleyemem deyişlerini de. Nesin sen, ikizler burcu falan mı?"

"Boşluktayım, doğru karar verememekten korkuyorum." Gülümseyerek elinde tuttuğu kitabı yatağa bıraktı. Sema, ben istifa edene kadar en yakınımdı. Öykü ile Ediz neyse, Sema ile ben oydum. Şimdi bütün işini iptal edip bana yardım edebilmek için buraya gelmişti. 

"Ediz'i Öykü'ye, Ezgi'nin hasreti ve acısıyla sarılırken görünce... İçimde bir şeyler koptu Sema. İki yaralı insan için bu denli acı çok fazla, çok. Dayanılmaz." 

"Yapman gereken çoktan belli," dediğinde sesindeki uyarıcı tını, neyin doğru olduğunu kavramama yardımcı olurken içtenlikle gülümsedim. Gerçeği anlatmalı, iki kardeşin kavuşmalarını sağlamalıydım. Bu herkese iyi gelecekti. Acılardan oluşan zincirler ancak gerçeklerle gevşeyecek, sıkı bir sarılmayla son bulacaktı. 

"Kararlı mısın?" diyerek bir soru yönelttiğinde zihnimdeki düşüncelerden sıyrılıp Sema'ya odaklandım. Başımı olumlu anlamda sallayarak: "Söyleyeceğim," dedim kendimden emin bir ses tonuyla. "İki kardeşin kavuşmasını, sıkı bir sarılmayla sonlandıracağım."

K&Y

Parmaklarımın arasında sıkıca tuttuğumun telefonum, stresten titreyen ellerim nedeniyle titriyordu. Ediz'i arayıp aramamakla verdiğim mücadelenin bir bahanesi olarak işleri zorlaştırabiliyor, eve gelişini beklemeyi düşünebiliyordum. "Eve saat kaç gibi geleceği belli değil, ara ve ne zaman geleceğini sor," diyerek heyecan ve korkunun birleşerek yarattığı korkunç hissi biraz olsun üzerimden atmaya çalıştım. Telefonun tuş kilidini seri hareketlerle açarak hızla rehbere girdim ve Ediz'in numarasının üzerine tıkladım. 

Aranıyor...

Telefonu umutsuzca kulağıma yasladım. Telefon birkaç çalıştan sonra açılınca konuşmak için dudaklarımı araladım. "Kardeşim, müsait misin?" 

"Şu an için evet, bir sorun mu var?" Sesine yansıyan merak duygusunun biraz sonra Öykü'ye bir şey mi oldu korkusuna döneceğini bildiğimden lafı uzatmanın gereksiz olduğunu anladım. "Eve saat kaç gibi geleceksin?" 

"Belli değil, birkaç dosya biriktirmişim onları incelemem gerekecek geç gelebilirim." 

"Geç gelecek bugünü mü buldun, erken gel," diyerek mırıldandım. Ediz ne söylediğimi anlamadığını belirtirken gözlerimi sıkıntıyla kapattım. "Erken gelemez misin? Bir konu konuşacağım, önemli." Kısa bir sessizlikten sonra cevap vermesi için hafifçe öksürdüm. 

kayıp yarınlar (kadına şiddete hayır!) |tamamlandı.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin