elli yedi

28.1K 1.2K 91
                                    

(Çarşamba günü)

Laura Ray: Selam (13.01)

Seth Duncan: ilk sen yazma (13.01)

kalbim bir hoş oluyor (13.01)

fazla dayanamam buna (13.01)

ilk ben yazayım (13.01)

Laura Ray: Kıza ne oldu diye soracaktım. (13.02)

Seth Duncan: bilmem, hiç görmedim dün akşamdan sonra (13.02)

babam da bir şey demedi (13.02)

ama bir şey olursa sana söylerim, kurtarıcım (13.02)

Laura Ray: Aptalca bir hareket yapma da. (13.03)

Ya da yap. (13.03)

Öyle de çok çekici oluyorsun. (13.03)

Mesela dünkü tepkini düşünüp gülüyorum hala. Yüzünün hali neydi öyle? (13.03)

Seth Duncan: yüzümle dalga mı geçtin yoksa övdün mü anlamadım (13.04)

ama çekici kelimesini kullandın (13.04)

bence sevgilim olmalısın (13.04)

Laura Ray: Yüz yüze sorarsan düşünebilirim. (13.04)

Cevap beklerken telefonum ile yüzüm arasına başka biri girdi. Seth'ın nefesi dudaklarıma çarptığında başımı hızla geri attım, dolaba isabet eden başım gürültülü bir ses çıkardı.

Seth başımı tutarak özür dilemeye başladığında sorun olmadığını söyleyerek elini geri ittim, bir yandan başım zonklasa da gülmekten kendimi alamıyordum. "Sorun yok. Sen sor."

İlk önce kaşlarını çattı, ardından da hatırladı ve dizlerinin üzerine çöktü. Herkes buraya baktığında ben de eğilerek kalkmasını için dürtmeye başladım. "Evlenme teklifi mi ediyorsun, Seth? Kalksana ayağa."

Yavaşça kalkarken "Daha önce çıkma teklifi etmedim, ne yapmam gerektiğini şaşırdım." dedi.

"Ben de etmedim ama kabul."

"Ne kabul?"

Gözlerimi devirerek ona doğru bir adım attım ve parmak uçuma yükseldim, dudaklarını dudaklarıma bastırdım. Geri çekilerek "Bu kabul." dedim fakat gözleri yüzümdeki bir noktaya kitlenmiş, hatta donup kalmıştı. O yüzden kolundan tutup çekeledim. "Çekelenmek için fazla büyüksün, kendine gel artık."

"Hey, dur dur." Bahçeye çıktığımızda kolunu kaydırdı ve elimi tutarak beni kendine çekti. "Sen dün bir şey söylüyordun."

"Yoo."

"Yemin ederim duydum."

"Yoo."

"Duydum ya."

"Yoo."

"Laura?"

"Efendim?"

"Duydum."

"Tamam." diyerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Onu sevdiğimi duymak istiyordu fakat ben bu iki kelimeyi düşünürken bile kızarıyor, heyecandan titriyordum.

Değer vermek hoşlantı mıydı? Kaybetme korkusu, aşk mıydı? Onu istemek, arzu muydu? Peki ya bunların hepsi sevgi miydi?

"Ne tamam?"

"Doğru duymuşsun."

"Ee?"

"Ee'si ben acıktım."

Dili dişlerinin üzerinde gezdi, başını salladı ve gökyüzüne bakarak gülümsedi. "Seni burada doyurmamı istemiyorsan söylersin."

"İstiyorum." dediğimde başı ani bir hızla bana doğru indi, cevabımı beklemiyor gibiydi. "Herkesin önünde pantolonu kabaran ben değil, sen olacaksın."

"Kötü kız." Sözlerim hoşuna gitmiş gibi yarım bir şekilde gülümsedi. "Bunu fena ödeteceğim sana."

ben y, sevgilin • textingOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz