18.ALTANAVLA, BAŞLANGIÇ VE SON

12.9K 619 176
                                    

Soluk soluğa kalmış bedenim, titreyen ellerim ve can çekişen ruhuma rağmen; pes etmeyerek kalbimdeki sızıyı yok saymaya çalıştım. Alnımdaki terleri elimin tersiyle hızla silerken, yanan ciğerlerime biraz olsun soluk girebilmesi adına hızla odanın penceresini sonuna kadar araladım. Anında içeri dolan soğuğu aldırmadan, temiz havayla biraz olsun yoğun tozun azaldığı odanın ortasına döndüm yeniden.

Genzime kaçan toz zerrecikleri, gözlerimin yaşarmasına neden olurken birkaç defa öksürerek bu hissi yok etmeye çalıştım. Hala düzene girmeyen nefeslerimle, yeniden hareketlenmeden hemen önce etrafıma değdi gözlerim. Her yer, tam anlamıyla her yerdeydi.

Evdeki en ağır eşyaları bile bambaşka yerlere, fütursuzca taşımış, ağır giyinme dolabını neredeyse yatak odasının ortasına kadar taşımıştım ve parkelerin çizik içinde kalmasını da gram umursamamıştım. Ev tam anlamıyla dağılmış haldeydi.

Soluklarım biraz olsun toparladığında, titremesi geçmeyen ellerimdeki kağıtları buldu bakışlarım. Yorgunluğumdan gevşeyen kaslarım, bedenimin titremesine neden olduğundan benimle beraber titreyen kağıtlardan çektim gözlerimi.

Eve adımımı atar atmaz, yaptığım ilk şey, yıllar boyu asla aklıma düşmemiş bir şeydi. Evin her yerini, en ufacık deliğini dahi didik didik aramak... Elime geçen bu kağıtların her birini, evin birbirinden farklı köşelerinde, en derinlere gizlenmiş olarak bulmuştum. Başka kağıtlar da var mıydı, olabilirdi... Ancak şimdilik, kazmaktan neredeyse sökülecek olan ve sızlayan tırnaklarım bu kadarına ulaşabilmişti.

Bundandı evin bu dağınıklığı şimdi. Kan ter içinde kalmış halimi, hatta her biri tek tek ağrıyan kemiklerimi, umursamadan hızlı adımlarla mutfak masasına bıraktım eskimiş, oldukça tozlu olan kağıtları. Bir sandalye çekerek oturduğumda, zorlukla masanın üzerindeki sürahiden cam bardağa su doldurarak içtim. Biraz olsun rahatlayan boğazımla, bardağı elimden bırakarak önümdeki kağıtlara döndüm. Titrek bir soluk karıştı havaya dudaklarım arasından.

Yorgun olan bedenim her an isyan bayrağını çekecek gibi olsa da, buna aldırmayan tarafım beni ayakta tutmaya zorluyordu. Parmaklarım arasına dikkatle aldım oldukça eski görünen, hatta yılların aşındırdığından sebep en ufak hareketimde bin bir parçaya bölünecekmiş duran sarımtırak, kağıdı. Dokusu oldukça kalın olan kağıda hafifçe üfleyerek tozlarından arındırmaya çalıştım. Bunun böyle olmayacağını anladığımda, yerimden kalkarak odama gittim ve allık fırçamı alarak yeniden eski yerime döndüm.

Tıpkı tarihi bir eseri, kazıdan çıkarıyormuş gibi büyük bir dikkat ve incelikle, allık fırçasıyla yavaş yavaş tozları süpürmeye başladım. Dakikalar sonra yüzeye çıkan şekillerle, hızla fırçayı bırakarak gözlerimi anlamsız yazıların üzerinde gezdirdim bir umut. Oldukça düzgün ve anlaşılır yazılan bu yazıların ne yazık ki hepsi anlamadığım terimsel ifadelerle doluydu. Giderek azalan ümitlerime rağmen pes etmeyerek canımı sıkmadım ve diğer bir kağıda geçerek yine aynı şekilde tozdan arındırmaya başladım.

Ne olursa olsun, bir yol bulacaktım ve bu yol için çoktan bir yerden çalışmalara başlamıştım. Saat neredeyse gece üçe gelmişti. Bense pür dikkat, kalbimdeki yeşeren ancak şimdi solmaya yakın umut filizleriyle, birbirine girmiş haldeki evimin mutfağında, neredeyse müzelik olan kağıtları inceliyordum.

Temizlediğim kağıdı tarayan gözlerim, bu defa elle tutulur bir sonuca ulaşmış gibiydi çünkü benim için daha anlaşılır bir görse çıkmıştı bu defa ortaya. Bir haritaydı bu.

Kaşlarım ağırca çatılırken, bakışlarım haritayı inceledi dikkatle. İşaretli yere daha bir dikkatle odaklandığımda, buranın neresi olduğunu çıkaramamıştım. Bir yazı aradı gözlerim, bir yer adı, bir isim ancak yoktu. Kağıdın arkasını çevirdiğimde, gördüğüm eğik el yazısıyla hızla aralanan dudaklarım sanki bu rahatsız edici sessizliği bölmek ister gibi seslice okudu kelimeleri.

ZAMANSIZ SEVGİWhere stories live. Discover now