b i r

2.2K 103 82
                                    

"Çok şanslısın," dedi Klaire bilekliğime bakıp iç çekerken. "Bu bilekliği anneme almak istediğimi söylesem bile muhtemelen beni kendi elleriyle Azkaban'a gönderir."

Bileğimi kendime çektim. Evet, elbette bilekliği beğenmiştim- babamın yeni okul yılına başlarken aldığı bir hediyeydi- ancak Klaire'in iç çekip, üzüleceği kadar değerli bir şey değildi.

"Sana vermemi ister misin?"

Koyu kahverengi gözleri iri iri açılıp, soluğu kesilir gibi iç çekti. "Aptal olma, Sukie. Böyle bir şeyi kabul edemem. Kim bilir kaç Galleon harcamışlardır."

Bilekliği çıkarıp ona uzatınca elime vurdu. Bileklik de kitabın arasına düştü. Zümrüt yeşili taşının ışığı gözüme çarpınca gözlerimi kapamak zorunda kaldım. Ağaç kabuğu rengindeki deri, ortadaki taşı üstünden ve arkasından sarıp tutuyordu.

"Mızmızlık etme al işte."

Malo, Klaire ile önümüzdeki masaya Li'nin yanına oturdu. Bize dönüp kitabımın arasındaki bilekliği derince çekili, badem şeklinde gözleriyle izledi. "Yine Tenebris ve sadece varoluşu için şımartılan hediyeleri mi?"

Yanağımın içini ısırıp bilekliği ortadan kaldırmak isteyerek kitabımı üstüne kapattım. Malo'nun yeşil ve gri kravatı omzunun arkasında atılmıştı. Gömleğinin düğmeleri o kadar açıktı ki, içindeki siyah The Hawaiians tişörtü görünüyordu. Okuldaki yeni yılına cezalarla başlayacağı belli olmuştu.

Yanındaki Li dönüp bahsi geçen bilekliği aradı. Yazın simsiyah, parlak saçlarını kazıtmış yalnızca yılan şeklinde kalacak şekilde gerisini sıfıra vurdurmuştu. Eğer Profesör McGonagall buna karşı sakin kalıyorsa herhalde Malo'nun Muggle tişörtünü de görmezden gelebilirdi. Yıllar içinde, profesörler de gevşemeyi öğrenmiş gibi görünüyorlardı. Kuralları eskisi kadar sıkı değildi.

"Sukie'nin üstüne gitmeyin," dedi Li uzanıp kitabın üstündeki elime parmaklarını koyunca ürperdim. "Sizce de bu kadar güzel olduğu için hediye almayı hakketmiyor mu?"

"Iy," dedi Malo yüzünü ekşitip çocuğun eline vurdu. Bense kızarmaktan yerin dibine girebilirmişim gibi hissediyordum. Li hep flörtöz ve fiziksel temastan kaçınmayan biri olmuştu ama yine de onun bu beklenmedik hareketlerine bunca senedir alışamamıştım. "Saat sabahın dokuzu bile değil. Üstelik Ormar duysa seni sıçana çevirir."

"Marcus Ormar'ı herkes abartıyor. Ondan o kadar da korkmuyorum."

Li, Malo'nun karamel rengi buklelerini dağıttınca önlerine dönüp konuşmaya başladılar ancak Klaire yüz ifademi yakalayacak kadar iyi tanıyordu beni.

"Yine kavga mı ettiniz?"

Başımı hızlıca iki yana salladım. Eteğimin pilesi ile dizüstü çorabımın açıkta kaldığı noktaya tırmağımı batırdım. Marcus. Onu düşünmek bile canımı yakıyordu doğrusu. Yazı beraber geçireceğimiz için çok heyecanlıydım ama o her şeyi berbat etmişti.

Her zamanki gibi.

Marcus'u kendimi bildiğimden beri tanıyordum. Ailelerimiz çok yakın dost oldukları için, beraber büyümüş sayılırdık. Onu kendimi bildiğimden beri seviyordum. Dünya üstündeki en iyi erkek arkadaş olmayabilirdi ama gerisinde olduğu kişiyi biliyordum.

"Hayır," dedim önüme düşen saçları omzumun arkasına attım. Klaire'in beni dikkatle izleyen gözlerine yakalanmamak için çoktan ezberlediğim ders programını açtım.

"O halde ne? Yazı beraber geçirdiniz! Neler oldu? Hiç yakınlaştınız mı?"

"Klaire. Hem onun hem de benim ailem de evdeydi."

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now