o n

589 88 179
                                    

Kahvaltıda Hufflepuff masasına gelince bir anda Peter ile konuşan gözlüklü çocuk ve ona karşı çıkmaya çalışan küt, parlak sarı renkli saçlı kız sustular. İkisinin arasında sakince yemeğini yiyen Peter da onlar gibi başını kaldırıp bana baktı.

Beni gördüğünde ne düşündüğünü söylemek güçtü. Şaşırmış görünüyordu. Beni birçok kez görmüştü ama buna rağmen ne diye her görüşünde bu kadar şaşırmış gözüktüğünü anlayamıyordum. Masada tanımadığım birkaç öğrenci bana gülümseyip günaydın dediklerinde dikkatim dağıldı. Epey içten gözüken yüzlerine ben de şaşkınca selam verdim. Daha önce hiç Hufflepufflarla oturmamıştım. Bazıları söyledikleri kadar kibar gözükürlerken, bazıları orada olduğumun bile farkında değildi.

Bazılarıysa açık açık benden ve gümüş gri-orman yeşili kravatımdan hoşlanmadıklarını belli ediyorlardı.

Elbette herkesin Peter kadar kibar olmasını beklemek aptalca bir genelleme olurdu.

"Günaydın," dedi Peter masadan kalkıp kalkmamakta kararsız gibiydi. Yanındaki gözlüklü arkadaşının neyse ki daha iyi bir fikri vardı. "Otursana," dedi Peter'ın karşısındaki yeri işaret edip.

Önce oturmak için yönelecektim fakat küt saçlı kızın bu fikirden çok hoşlanmadığını gördüm. Hiçbir şey söylemedi ya da kaba sayılacak bir şey yapmadı ama ince kaşları, arkadaşının önerisiyle çatılmışlardı.

İçten içe beni orada istememesi, arkadaşının teklifini kabul etmem için beni daha çok yüreklendirmişti. Beni tanımıyor olmasına rağmen masasında istemeyecek kadar onu rahatsız ediyorsam, dahası için onu zorlayıp hakkettiğim bir nedeni de alabilirdim belki.

Ama bu kız- sanırım- Peter'ın çok az sayılı arkadaşlarından biriydi. Gidip de onların masasında huzursuzluk çıkartan Slytherin olmak istediğimden emin değildim.

"Sadece Peter'ı görmek istiyordum," dedim çocuğa teklifi için gülümserken. Gözlüğünü burnuna itip, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm. Ve kız sonunda bir şeyler homurdandı. Hala duymama izin vermeyecek kadar kibar davranıyordu en azından.

Peter onu uyarmak ister gibi "Celine," dedi. Celine. Hah. Demek o kadar da yalnız değildi. Celine ile arkadaşlardı. Belki de kız arkadaşıydı. Sonuçta Peter'ı görmek istememden açıkça rahatsız olduğu belliydi. Peter'ın onu uyaran sesinden de, bunun ilk kez başlarına gelmediğini anlamıştım. O halde neden ondan daha önce bahsetmemişti?

Gerçi ne demesi gerekiyordu ki? "Şunlar sincaplar, şunlar tilkiler, bu arada fazla eski kafalı ve yalnızca ait olduğun binaya göre seni yargılayacak kadar dar görüşlü bir kız arkadaşım var, burada da atlar var işte." Kulağa pek doğal gelmiyordu.

"Tabii," dedi kalın, kahverengi çerçeveli gözlüklerinin ardından epey eğlendiğini gördüğüm çocuk tekrar. "Peter da yemeğini bitirmek üzereydi zaten. Değil mi, Pete? Bu arada ben Nicholas. Nick de diyebilirsin. Önemi yok. Nasıl arzu edersen."

Elini sıkmak için kendiminkini uzattım ama bir anda öpünce şaşkınlıktan gözlerim açıldı. Peter'ın aksine eski usul, kendine güvenen bir centilmen olmasını iyi biliyordu ve bana dokunmakla ilgili bir çekingesi de yok gibiydi.

"Aa... ben Sukie."

"Biliyorum," dedi ben elimi almak için çekerken Celine çoktan yemeğine dönmüş, gözlerini bir an için bile kaldırmıyordu. "Okuldaki herkes biliyor. Özellikle—"

Peter, Nick'in koluna vurup ayağa kalkarken tekrar kibar olduğunu dileyerek gülümsedim. Şimdi itiraf etmekten kaçınsam da kendimi suçlu hissediyordum. Biri sabahın köründe, kahvaltının ortasında, erkek arkadaşımla konuşmak istediğini söyleseydi ben de kızgın olmaz mıydım? Hem de onunla diğerlerinden ayrı konuşmak istediğinde? Muhtemelen. Ama bu yine de Celine'in beni görmezden gelmesini mantıklı kılmıyordu. Masaya adımımı attığım saniyeden itibaren gözlerinde çok da dostane olmayan bir tavır görmüştüm zaten.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now