ü ç

698 94 76
                                    

Birikmiş kuru yaprakların üstünde yürürken bez ayakkabılarım bir yok olup, bir patikada çıkıyordu. Gövdesi kocaman bir çınar ağacının altına oturup, sırtımı yasladım. Şimdi ne yapmam gerekiyor? Hiçbir şey. Belki de Marcus ile konuşmalısın. Ne hakkında? Sanki konuşması mümkün biriymiş gibi. Ayakkabılarımın ucunu birbirine vurup tekrar derin bir nefes aldım.

Hey, en azından kalbin artık acımıyor ve daha rahat nefes alabiliyorsun, değil mi?

Evet, kesinlikle binamdaki dramalardan uzaktayken daha iyi hissediyordum. Belki de Marcus'tan uzak durman için beş milyonuncu başka bir nedendir?

İç sesim tekrar kalbimin acı vererek atmasına neden oluyordu. Marcus'la birer yabancı olsak bile Anastasia ona sahip olamayacağını da biliyordu. Neden beni bu kadar etkisiz hale getirmek istiyordu ki?

Başımı iki yana salladım. Neredeyse on sekizime girecektim. Yıllardır süren bu Marcus meselesine bir nokta koymak düşündüğüm kadar kötü olmamalıydı çünkü, Marcus belki de hiçbir zaman umduğum gibi düzelmeyecekti.

Hiçbir zaman beni ne zaman görse yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşip gözleri parlayan çocuk olmayacaktı. Benden gerçekten nefret ettiğine inanmıyorken şimdiyse yalnızca kendimi avutuyor olabileceğimi düşünüyordum.

Bacaklarımı çekip kendime sarıldım. Aptal. Bunca zamandır düzeleceğini bekliyorsun.

Ama bazen öyle küçük ve neredeyse fark edilemeyecek şeyler yaparak bu umudu besliyordu ki ne kadar korkunç bir olduğunu görmezden gelmem kolaylaşıyordu.

Onu unutman gerektiğini biliyorsun. Yoluna devam etmek zorundasın. Ormarlara gelince... işin içinden çıkacak bir yol bulmam gerekiyordu. Birbirimizi istemesek de bizi ömür boyu beraber tutamazlardı ya?

Bir anda çok yakınımdan bir kıkırdama sesi gelince irkildim. Öyle irkildim ki yaprakların arasına girdi ayaklarım tekrar. Sonra tekrar kıkırtı sesini duydum. Böyle... kendine hakim olamayan fazlasıyla tiz sesli bir gülmeydi. Sanki düşüncelerimle dalga geçiyordu.

Ağacın gövdesinden uzaklaştım. Ormanda okuldan uzaktaydım fakat yasaklı kısmı da geçmemiştim. Burada bana zarar verebilecek bir şey görmemiştim şu zamana kadar.

Yine de geri geriye doğru giderken asamı da ağacın gövdesine tuttum.

Kafandan sesler duymaya başlıyorsun.

Yine bir insan ait olamayacak kadar tiz ama bir canavar için de fazla insani kahkaha duyulunca nefesimi tuttum. Arkama bakmadan kaçmalı mıydım? Üstüme bir şey atlarsa savuşturabilecek kadar büyü biliyordum, hemen korkak gibi arkama bakmadan kaçamazdım. Bunca zamandır benimle sessizliği paylaşan şeyi görmek istiyordum.

Birkaç adım daha uzaklaşınca ağacın diğer tarafını görebildim. Ve asam bir anda indi.

Bir tilki yere yatmış, onun karnını seven çocuğa karşı durmadan gülüyordu. Çocuk diğer elindeki minik et parçalarıyla onu besleyip, bir yandan sevilirken fazlasıyla keyfi yerinde görünüyordu.

Tüm korkum ve gerginliğim silinip yerini bir gülümsemeye bırakırken tilkiyi korkutmaktan çekinerek yaklaştım. Fakat bir dalın üstüne basar basmaz tilki bir anda gülmeyi kesip, çocuğun arkasına saklandı.

"Üzgünüm," dedim hızlıca yere eğilip tekrar yaklaşacağını umarak. "Korkutmak istememiştim."

Çocuk başını kaldırıp bana bir süre baktı ama hiçbir şey demeden tekrar ortaya çıkıp okşanmayı bekleyen tilkiye çevirdi gözlerini.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now