o n b e ş

476 74 255
                                    

Li'nin annesinin gönderdiği yemekleri beraber tadarken Klaire'in bize doğru geldiğini görünce ayaklandım. "Sonra görüşürüz, Li."

"Hayır." Kolumu yakaladığı gibi beni yerime geri oturttu. "İkinizin arasındaki bu anlaşmazlıktan bıktım. Buraya oturup halledeceksiniz. Evet— senden bahsediyordum, Davies. Otur şuraya sen de."

Klaire'i de tutup yerine oturduğundan emin oldu. Malo'nun bir yerden çıkıp her şeyi mahvetmesinden korkar gibi etrafı kolaçan etti. Klaire'le aramızda sorun olmasını elbette istemiyordum ama bunca zamandır hiçbir şey olmamış gibi davranıp, sanki yabancıymışız izlenimi veren oydu. Aynı odada uyuyorduk yahu! Beni sinirlendirdiği için bir süre onunla vakit geçirmekte o kadar hevesli olmamıştı ama o da özür dilemek ya da neyin yanlış gittiğini sormak yerine beni görmezden gelmeye devam etmişti.

Kendisinin mi haklı olduğunu düşünüyordu? Hala? O halde benim için de sorun yoktu. Onunla daha önce de milyon kez kavga edip, tartışmıştık. Tekrar alttan almayı kabul etmek istemiyordum şimdi tek farkla. Saygı duymadığımı hissetmeme, kızmama, kırılmama rağmen görmezden gelmek ve yine bir şeyleri bastırmak yerine bir tepki istiyordum artık.

Marcus'un Anastasia ile ilişkisi belki de o kadar kötü olmamıştı. Artık olmam gereken kalıp kırılmış gibi hissettiriyordu her geçen günde.

"Bana ne yapacağımı söyleme," dedi Klaire, Li'ye.

"İkinizin de konuşmak istediğini biliyorum. Bebeklik etmeyi kesin de şuna bir son verin artık." Klaire hiçbir şey söylemeden masaya bakmaya devam edince Li bıkkın bıkkın konuştu. "Sukie'nin hastane kanadından tek başına kalmak zorunda olduğunu biliyor muydun?"

"Yalnız değildim," dedim Li'nin, Peter'la olduğumu bilmesine rağmen bunu Klaire'in bir nebze üzülüp arkamda durması için mi söylemişti yoksa sadece Peter'ı unutmuş muydu bilmiyordum. Klaire ise umursayacağı son şey benmişim gibi görünüyordu. Eh, neredeyse her hafta kendimi orada bulduğumdan beri artık bunu önemsemiyor olmasına şaşırmıyordum.

"Elbette değildi. Artık yeni arkadaşı var. Bizim gibi kalpsizler için fazla iyi artık o. Kendi prenses sendromunu besleyebileceği gerçek bir arkadaş bulmuş sonund—"

"Klaire." Li araya girdi ama çoktan öfkelenmeye başlamıştım. Kesinlikle aramızı düzeltme gibi bir derdi yoktu. Aksine, daha da içindekileri dökmek istiyor gibiydi.

"Gerçekten bunca sorunun suçlusunu Peter olarak mı görüyorsun?"

Ben onun gözleriyle buluşmak istediğimde ne kadar diretse de sonunda döndü. Mavi irisleri kızgındı. Ne için? Klaire dışında arkadaş edinmemem gerektiğine dair bir kural olduğunu bilmiyordum. Marcus'la çıkmam, Klaire'in en iyi arkadaşı olmam ve herkesin yalnızca benden beklediği kadar Sukie olmam gerektiğini bilmiyordum. Tüm bunlara kendim karar verdiğimi sanıyordum. Artık istediklerimin bunlar olmadıklarına karar verdiğimdeyse gerçekle karşılaşmıştım. Hepsi olması gereken Sukie'nin bir parçasıydı.

Klaire'in arkadaşım olmasını da istiyordum. Onun hep bu yönüyle arkadaş olmadığımı biliyordum. Beraber geçirdiğimiz tonla güzel anlarımız da vardı. Fakat şimdi bu davranışına anlam veremiyordum. Üstelik şimdi farklıydı da. Tekrar hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım. Tekrar kızgınlığımı ve kırgınlığımı bastıramazdım.

"Hayır. Sana yazın ne oldu bilmiyorum ama başka biri gibi davranmaya başladın."

Başka biri gibi. Yani insanlarla daha derin bir bağ istememe rağmen onları kaybetmemek uğruna yüzeysel kalmaya kendimi zorlarken bastırdığım tüm o duygulardan dolayı adeta tek boyutlu, gerçek olmayan biri gibi. Son birkaç senede, yalnızca karakterimin daha da silikleşerek uçtuğunu izlerken sonunda onu yakalamaya çalıştığım için mi bana öfkeleniyordu?

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin