a l t ı

682 87 94
                                    

Odaya girdiğimde Anastasia'yı bulmadığım için rahatlayarak derince bir iç çektim. En azından istediğini yerine getiremediğim için üstüme dikilen başka bir öfkeli çift gözle karşılaşmak zorunda kalmayacaktım bir süreliğine.

Klaire elindeki bir dergiyi kenara atınca, kapağındaki ünlü cadı Beth Anne söylenmeye başladı. "Erken dönmüşsün."

"Eh, Marcus'un öleceğim günleri saydığını öğrenince kimse pek mutlu olmadı."

"Bay Ormar neden inatla okulu bitirmesini bekliyor, anlamıyorum. Marcus'u troll eğitimcisi olmak için yetiştirmek çok daha kazançlı bir yatırım olur. Tüm okulu yakması ya da herkesin üstüne lanet sarması çok yakın gibi geliyor. Onun gibi büyücüler yüzünden herkes, tüm Slytherinlerin kara büyüyle uğraşacağını sanıyor."

Üstümü değiştirip, saçlarımı topladım. Yediğim akşam yemeğini çıkaracakmışım gibi hissettiğimden yatağıma uzandım. Yorganla yatağın arasındaki soğukluk bedeni ürpertti. Klaire'in, Marcus'a bayılmadığını bilmiyor değildim. Söylediklerinde haklı olduğu da inkar edilemezdi. Ama şu an hiçbirini dinleyebilecek güçte değildim.

"İyi geceler, Klaire."

"Uyuyor musun? Bu saatte? Hem de yarın hafta sonuyken?"

"Evet."

Bir anda yatağıma atlayınca az daha ben düşüyordum. Klaire yorganı üstümden atınca tekrar titredim. Neden en azından sorunsuz bir gece geçirebileceğimi düşünmüştüm ki? "Li ve Malo ile yine mutfaktan bir şeyler çalmak istemez misin?"

"Uyumak istiyorum."

"Neden yüzün bu kadar düşük anlamıyorum. Marcus her zamanki Marcus işte."

Klaire senelerdir bana hem oda, hem sınıf, hem de okul arkadaşı olmuştu. Birbirimizden farklı birçok yönümüz olmasına rağmen hiçbir zaman arkadaşlığımızdan şikayetçi olmamıştı. Ancak bu kadar çalışkan ve zeki biri olmasına rağmen bazen duygusal olarak çok... sığ konuşabiliyordu. Bu elbette sosyal zekadan mahrum olduğunu düşündüğümden değildi. Klaire fazlasıyla gerçekçi, son derece mantıksal biriydi. Bu yüzden de detaylarla pek ilgilenmezdi. Bir şeyi isterse, almak için çalışır ve alırdı. Alamazsa ise yeni ve daha iyi bir hedef belirlerdi. Tüm hayatı bundan oluşuyordu. Bunu da kıskanıyordum. Çünkü hiçbir zaman bir şeyin, canını gerçekten sıkabildiğini görmemiştim. Öfkelendiği sık sık oluyordu gerçi ancak onu hiç... tamamıyla üzgün gördüğümü hatırlamıyordum. Belki testlerden beklediğinden daha düşük bir not aldığında? Ya da en sevdiği tatlıyı akşam yemeğinde bulamadığında? Malo ve Li aptallık ettiğinde? Onun bu başarısızlığa olan korkusunun yönettiği azmine hep hayranlık duyuyordum ama... bazen sadece yapmam gerekenden ve almam gereken kararlardan dahası olduğumu görebilecek bir Klaire'in olması da hiç fena olmazdı demeden edemiyordum.

Beni kırmayı ya da daha da fazla pesimistliğe sürüklemeyi istemediğinden emindim. Yalnızca insanlarla mesafeli fakat fikirleriyle içli dışlı ruh hali beni onun yanındayken bile yalnız hissettiriyordu.

Klaire'in kafasını karıştıran buydu. Marcus'u istiyordum ve o da erkek arkadaşımdı. Klaire için olay bundan ibaretti. Marcus'un nasıl biri olduğunu en başından beri biliyordum. O halde neden şimdi söylenip duruyordum? Klaire ya Marcus'la her şeyi bitirmem ya da elimdekiyle yetinmem tarafındaydı.

Ne kadar elimdekiyle yetinmemi onaylamasa ve Marcus'tan nefret etse de, işin derin kısmını göremiyordu.

"Sence ben bireysel biri olmaktan aciz biri miyim?"

Mavi gözleri beni dikkatle süzerken tek kaşını kaldırdı. "Bu yine dürüstçe cevap vermem gereken bir konu mu yoksa iyi hissetmen için geçiştirmem gereken mi?" Kişilerle değil, olgularla ilgileniyordu. Benle değil, benim hayatımın üstüne inşaa ettiğim maddi ve manevi süreçleri görüyordu sadece.

Golden Boy and Princess // Slytherin+HufflepuffWhere stories live. Discover now