giriş

16.5K 1.2K 729
                                    

Hava kapalıydı. Öyle kapalıydı ki insanların bütün enerjisini sömürüyordu. Neyse ki bu kasvetli durumdan etkilenmeyen tek kişi Jisung'tu. Zaten karanlığa gömülmüş kalbiyle her gün aynı kasveti yaşıyordu.

Siyah beresini usulca kafasından çıkardı Jisung. Kısılmış gözlerini istemsizce etrafta gezdirdi ve adımlarını yavaşça okulun içine yönlendirdi. Gelmeyi en sevmediği yerlerin başında geliyordu okul. Şimdi lisenin üçüncü senesinde, geçen senelerde olduğu gibi dışlanacağını biliyordu.

Aslında bunu o tercih ediyordu.

Sınıfa girip en arka sıraya sessizce oturdu Jisung. O içeri girdiğinden beri her yeri sessizlik kaplamıştı. Yan sıradaki kızlar konuşmayı kesmiş, tahtayı silen erkekler sınıfın dışına çıkmıştı. Jisung umursamamaya çabalayarak kafasını sıraya koydu ve kapüşonunu takarak gözlerini kapattı.

Öğretmen gelene kadar belki biraz uyuyabilir, kafasının içindeki sesleri susturabilirdi.

"Günaydın."

Jisung duyduğu sesle kafasını kaldırdığında sınıf öğretmenini gördü. Hemen yerinde doğrularak kendine çeki düzen verdi. En azından bunu yapabilirdi.

"Ne zaman okula gerçek bir öğrenci gibi geleceksin?" dedi Bay Kang, "Gömleğiniz nerede Bay Han?"

Jisung cevap vermemeyi tercih etmişti. Ne diyebilirdi ki? "Giymek istemediğim için giymiyorum." mu diyecekti?

"Üzgünüm." dedi sadece. Daha sonra ayağa kalktı ve başını hafifçe öne eğdi. İzin isteyip sınıftan çıktı ve çantasına tıkıştırdığı gömleği giymek üzere lavaboların olduğu kata çıktı.

Normalde bir öğretmenin dedikleri onun için önemli olmazdı ama bay Kang onun için başkaydı. Bay Kang, lisenin başından beri Jisung'un iyi yerlere gelmesi için uğraşan ve onun müziğe karşı olan yeteneğini ilk keşfeden kişiydi. Jisung herkesten nefret etse de, Bay Kang'a karşı kötü hisler beslemiyordu çünkü o, Jisung'un yeteneğini fark etmesini sağlamıştı.

Jisung lavaboların olduğu kata gelip kapıya yaklaştı ama kilitliydi. Bir çok kez denese de açmayı başaramamıştı.

Gömleğini giymek için okulun spor salonunu kullanabilirdi. Bu fikir aklına gelir gelmez en alt kata indi, bahçeye çıkarak spor salonunun büyük kapısını ittirdi.

Soyunma odasına girmeden önce salonda bir antrenman olduğunu anlamıştı. Sahadaki on iki kişi keyifle voleybol oynuyor gibi gözüküyordu. Jisung bakışlarını sahada dolandırdı. Kendi okulundan olduğunu tahmin ettiği takıma göz gezdirdi. Herkesin üzerinde beyaz formalar varken, siyah forma giyen çocuğa bakışları takıldı Jisung'un. Çocuğun siyah formasında yazan 9 rakamına baktı bir süre. Sporla hiç ilgisi yoktu Jisung'un. Bu yüzden o çocuğun neden farklı renkte bir forma giydiğini anlamamıştı.

Çok vakit kaybettiğini anladığı an soyunma odasına koştu. Aynada kendine baktıktan sonra üstündekileri çıkarıp okul gömleğini giydi, isimliğini tam göğsüne astı. Han Ji-Sung.

Kendisinden nefret etmesine neden olan o isim...

Dersin başlamasına birkaç dakika vardı. Bu yüzden hemen soyunma odasından çıkarak salona girdi Jisung. Bahçeye çıkmadan önce ayaklarının önüne düşen top onun afallamasına neden olmuştu. Jisung eğilerek topu eline aldı. Tüm oyuncuların topu istemekten korktuğu o kadar belliydi ki... Bu Jisung'un az da olsa kalbini kırabiliyordu bazen.

Jisung kimsenin gelmeyeceğini anladığında sahaya ilerleyerek elindeki topu dokuz numaralı çocuğa uzattı.

"Teşekkürler." dedi çocuk ve formasıyla yüzündeki teri sildi. Jisung hiçbir şey demeden ellerini cebine sokup yürümeye devam ederken kulakları hâlâ oyunculardaydı.

"Hadi Minho!" dedi bir ses, "Getir şu topu."

Jisung o gün, dokuz numaralı voleybol oyuncusunun adının Minho olduğunu öğrenmişti.

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum