35

3.2K 448 276
                                    

Nabersinizzzz? Nasıl gidiyor sizce fic? Benim kaostan beslendiğimi anlamışsınızdır djdnnd
Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin, luv u guys❤️

•••

Jisung ağırlaşmış göz kapaklarını umursamadan açtı bilgisayarını. Artık hayattan bir beklentisi olmasa da nerede üniversite kazandığını merak ediyordu. Buradan kaçmak, bir daha asla adımını atmamak istiyordu. Kendine sözüydü bu. Kendine olan son sözüydü.

Başta tıp isterken bir amacı vardı, iyileştirecekti sevdiği çocuğu. Bir kuş misali yapacaktı kalbini, yeniden canlandıracaktı, sadece kendi yanında o kadar hızlı atmasını sağlayacaktı. Joong öldüğünde bile doktor olmayı aklından geçirmeyen Jisung, Minho ölecek diye doktor olmaya yemin etmişti.

Ama olmadı.

Minho'yla her şeyi bitirdiği an Jisung doktor olmayı da istemiyordu artık. Tek hastası Minho olacaktı onun. Şimdi ise tek bir kalp hastası gelse, Minho'yu arayacaktı gözleri. Belki ona benzetecekti yüzünü, sesini onun sesi sanacaktı asla düzelmeyeceğini bilerek.

Jisung ellerinin altındaki klavyeden ismini girdi. İçinde ufacık bir heyecan kırıntısı bile yoktu. Sadece gitmek istediği için umursuyordu sonucunu. Ekran açıldığında sayfayı yavaşça aşağı kaydırdı Jisung. Gözleri oradan oraya çevriliyordu. Bir kez daha baktı emin olmak için.

Yonsei, tıp fakültesi.

Bir kez daha baktı Jisung. Bunu kendi mi başarmıştı? Kendi emeğiyle mi yerleşmişti oraya?

Ve o günden sonra ilk defa ağladı Jisung içli içli. Tam iki hafta geçmişti o gecenin ardından ve ilk defa sesli bir şekilde ağlayabilmişti küçük evinde.

Minho'nun forması hâlâ duruyordu köşeli koltuğun üstünde. Masada onun kahve bardağı, Jisung'ın içi izmarit dolu küllüğü ve Minho'nun çilekli dudak parlatıcısı duruyordu. Bir bilgisayara baktı Jisung, bir yaşanmışlık dolu masaya baktı, bir de kutuya kaldırdığı Joong'un fotoğrafına...

Jisung hasta vücudunu sandalyesinden kaldırdı ve koltuğa yöneldi. Siyah formayı eline aldı. Yer yer soyulmuş 9 rakamına baktı içi acırken. Parmaklarını formada gezdirdi bir süre, daha sonra sıkıca sarıldı sanki içinde sevdiği çocuk varmış gibi.

Çalan kapı sesiyle bırakabildi formayı, daha sonra gözyaşlarını sildi hızlıca. Hiçbir şey fark etmemişti. Yüzü hâlâ ben deli gibi ağladım diye bağırıyordu. Jisung umursamadan güçsüz bedeniyle kapıyı açtı.

"Neredesin sen?"

Seungmin, Jisung'ı hafifçe itekleyip içeri girdi. O geceden sonra masum olan tek kişinin Seungmin olduğunu düşünüyordu Jisung, ona göre doğru olanı yapmıştı.

"Ulaşamadım sana kaç gündür, merak ettim." dedi Seungmin kaşlarını çatarak. Jisung Seungmin'in oturması için koltuktaki formayı bir kenara fırlattı ve yastıkları da düzeltti.

"Otur."

Seungmin onun dediğini yaparak oturduğunda masadaki dudak parlatıcısına ve 3racha fotoğrafına gözü kaydı istemeden. Jisung dudak parlatıcısı kullanmazdı, büyük ihtimalle Minho'nun diye düşündü Seungmin. Onları buradan kaldırsa daha iyi hissederdi belki de.

"Telefonunu neden açmıyorsun?"

"Kaybettim." dedi Jisung. İki haftadır telefonsuz yaşıyordu. Arada bir yemek yiyor, su bile içmiyordu düzgünce. Yine de kedileri her gün beslemeye devam ediyordu.

"Ee, baktın mı sonucuna?" diye sordu Seungmin.

"Evet." dedi Jisung sessizce, "Yonsei tıp."

Seungmin şaşkın bakışlarını Jisung'ın üzerine dikmiş, daha sonra ona sıkıca sarılmıştı. Jisung o zaman birine sarılmayı ne kadar istediğini anlamıştı. Ellerini onun sırtına yerleştirip gezdirdi öylece.

"İyi ki varsın." dedi Jisung çenesi onun omzundayken. Seungmin ise diğerlerinin aksine içi rahat olduğu için sıkıca sarılabilmişti ona. Saçlarını okşamış, yanında olduğunu hissettirmek istemişti.

"Taşınacaksın yani?"

Jisung başını aşağı yukarı salladı ve sırtını koltuğa yasladı. Seungmin'e Minho'nun nereyi kazandığını sormak istiyordu ama yapamıyordu. Zaten Chan ve Changbin ile aynı okula olmak yeterince berbat olacakken bir de Minho'yu görmeye dayanamazdı.

"Bu arada..." dedi Seungmin korkak bir ses tonuyla. 'Evet' dedi Jisung içinden, 'Evet, lütfen Minho'nun nereyi kazandığını söyle'

Jisung ellerini önünde birleştirerek parmaklarıyla oynarken Seungmin yerinde kıpırdandı huzursuzca.

"M-minho," dedi Seungmin, "Seul Ulusal'ı kazandı, resim."

"Umrumda değil."

Seungmin aradaki huzursuzluğu sezdiğinde ayağa kalktı ve onun toparlanmasına yardım etti. Jisung ise bir süreliğine elindeki parayla okulun yurdunda kalacaktı, daha sonra kendi evine geçmeyi planlıyordu. Tabii parası olursa...

"Teşekkür ederim." dedi Jisung toplanması bittikten sonra. Birkaç saat sonra kayıt yaptırmaya gidip hemen yerleşecekti Jisung. Dönemin başlamasına aylar olsa da yurtta kalma hakkını kullanacaktı, başka yeri yoktu sonuçta.

Seungmin ondan ayrılırken Jisung elinde bir valiz, bir sırt çantası ve cebinde Minho'nun çilekli parlatıcısıyla yürümeye başladı. Tüm kırıklıklarını sırt çantasına atmıştı sanki, öyle bir ağırlık yapıyordu sırtına ve kalbine. Geçeceğine inanmak istedi.

Kendine yeni bir telefon almayı da umursamıyordu Jisung. Konuşacak kimsesi yoktu, Seungmin dışında.

Jisung uzun uğraşlar sonucu büyük kampüse girip kayıtlarını yaptırmış, vesikalık fotoğraflarını bile çektirmişti. Tek kişilik odaya parası yetmediği için de iki kişilik odaya yerleşmek zorunda kalmıştı.

Bambaşka bir dünyaya girdiğini hissetti Jisung. Yine de Minho olmadan bu sıcak yaz günü bile kapkaranlık geliyordu. Fakülteden uzaklaşarak yurt binasına girdi Jisung. Valizini ikinci kattaki odaya taşırken boş olması için dua ediyordu. Hayatında bir sahte kişiyi daha istemiyordu, hem de hiç.

Fakat istediği olmamıştı. İçeri girdiği an yatağını toparlamaya çalışan bir çocuk görmüştü. Çocuğun ensesini kapatan kahverengi saçlarının altında sarı bir tutam vardı. Jisung geldiğini belli edecek bir şekilde kapıyı kapattı ve beyaz renklerin hakim olduğu odaya girdi.

"Merhaba." dedi Jisung çekinceyle. Çok da muhabbet edesi yoktu açıkçası.

"Ah, selam."

"Ben yeni yerleşiyorum da..."

"Ben de az önce yerleştim. Buradaki yatağı almıştım ama istersen değişebiliriz." dedi çocuk. Çok ince bir sesi ve küçük gözleri vardı.

"Sorun değil. Diğer yatak nerede?"

"Sağdaki odada."

Jisung teşekkür ederek içeri girdiğinde ayak sesleri duymuştu arkasında. Çocuk peşinden gelmişti.

"Ben Wooyoung." dedi çocuk gülümseyerek. Güldüğünde gamzeleri ortaya çıkıyordu. Elini yavaşça Jisung'a uzattı.

"Jisung."

Ve Jisung, çocuğun sıcak elini kavrayarak ona gülümsedi.

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Where stories live. Discover now