33

3.4K 447 687
                                    

1 yıl sonra

Chan boynuna takmaya çalıştığı kravata sinirlenip kendini deri koltuğa attı. Sarı saçlarını parmaklarının arasından geçirdi ve gömleğinin birkaç düğmesini açtı.

"Kravatını bağlayamadığı için bu kadar sinirlenen birini ilk defa görüyorum." dedi ona doğru gelen Seungmin. Chan'ın şık giyiminin aksine o, pantolon askıları takıp renkli bir gömlek giymişti.

"Bahar festivaline seni davet ettim diye hyunguna bu kadar açık sözlü olma, Min."

Seungmin gülümseyerek Chan'ın düğmelerini tekrar ilikledi ve kravatını özenle bağladı. Sadece kibarca teşekkür etti Chan ve bedenini ondan uzaklaştırdı. İkisinin hâlâ çıkmıyor oluşu Changbin ve Jisung'ı sürekli şaşırtıyordu.

"Hazır mısınız?"

Chan bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdiğinde Jisung ve Minho'yu görmüştü. İkisi de beyaz gömleklerinin içinde evli bir çift gibi duruyordu. Özellikle Jisung'ın ince bacaklarını kavrayan siyah pantolonu onu gerçek bir damada benzetiyordu.

"Evet." dedi Seungmin ve arkadaşlarının yanına gidip onların ortasına geçti. Klasik sarılma faslı bittiğinde hepsi Jisung'ın evinden çıkmıştı. Festivalden önce onun evinde hazırlanmak istemişlerdi.

Geçen yaz Changbin ve Chan mezun olmuştu. Yine de bu sene mezun olacak arkadaşlarına destek olmak amacıyla festivale gidiyorlardı. Chan ve Changbin aynı üniversitede müzik okuyordu. Yani hayat onlar için normaldi.

Bugün herkes için biraz daha zordu çünkü festival, Joong'un öldüğü gün festivalin yapıldığı otelde olacaktı. En çok Jisung buruk hissediyordu bugün. O günden sonra ilk defa mutlu bir an yaşayacaktı o otelde. Biraz da korkuyordu tabii.

Yol boyunca düşünceleri onu yiyip bitirirken Minho'nun elini sıkıca tuttu Jisung. Minho ise onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu. Sabah ona bir demet çiçek almıştı, kahvaltı hazırlamıştı ve saçlarını taramıştı. Bugün sadece iyi hissetmesini istiyordu. Öyle de olacaktı. Bugünü kimse bozamayacaktı.

Chan, Seungmin, Jisung ve Minho sonunda otele geldiklerinde Jisung derin bir nefes aldı. Minho ona bakarak gülümsediğinde biraz daha rahatlamıştı.

"Buradayız!" diye seslendi otelin kapısında bekleyen Hyunjin. Yanında Jeongin, Changbin ve Felix vardı. Diğerlerine görünebilmek için el sallıyordu. Sonunda herkes bir araya gelmişti.

Çocuklar içeriye girerken en gergin olan Jisung'tı. Chan ve Changbin ise o gece olayları sadece kendileri gördü sanıyordu. Hyunjin diğerlerinin gördüğünü bilmiyordu, Seungmin ise sadece Hyunjin'in gördüğünü biliyordu. Acaba âşık olduğu Chan'ın da o gece olayı gördüğünü duyduğunda ne düşünürdü? Her şey oldukça karmaşık bir hâl almıştı.

"Tanrım, neden bu kadar kalabalık?" dedi Changbin. Bu sırada Felix'in elini sıkıca tutuyordu ve insanlardan uzak tutmaya çalışıyordu.

"Bu dönem çok mezun var." dedi Jisung memnuniyetsiz bir şekilde. O da hâlâ mezun olduklarına inanamıyordu. Nereyi kazanacağını, Minho'yla hangi şehirlerde olacağını merak ediyordu.

Hyunjin, Jeongin, Chan ve Seungmin içecek almak için uzaklaşırken Jisung ve Minho yalnız kalmak için uzak bir yere geçmişlerdi. İkisi de birbirlerine aşkla bakıyorlardı.

"Jisung emin misin?" diye sordu Minho ciddi bir şekilde. Aralarında sürekli tercih dönemi muhabbetleri dönüyordu.

"Eminim. Müzik istemiyorum."

Minho, Jisung'ın tıp tercihi yaptığını geç öğrenmişti. Neden bunu yaptığını bilmiyordu ama Jisung berbat bir öğrenciyken son senesini tamamen çalışarak geçirmiş, Minho'nun birinciliğini bile elinden almıştı.

Jisung'ın tek istediği ise tıp okuyup Minho'yu iyileştirmekti.

"Sen neden resim bölümünü seçtin peki?" diye sordu Jisung. Sevgilisinden bu tercihi beklemiyordu.

"Bilmem. Artık spor yapamadığım için ve akademik şeylerden çok sanatla ilgilenmek istediğim için."

İkisi de nereyi kazanacaklarını merak ediyorlardı. Jisung'ın bildiği tek şey, Minho'yu asla bırakmayacak olmasıydı.

"Minho!"

Minho duyduğu ismiyle ürpererek karşısına baktı. Hyunjin ona doğru endişeli bir surat ifadesiyle koşarken Jisung da merakla ikisine bakıyordu.

"Şey," dedi Hyunjin, "benimle tuvalete gelsene kendim gidemiyorum."

"Ne?"

"Gel işte."

Jisung anlamsız bir şekilde ikisini izlerken Minho ona beklemesini, hemen geleceğini söylemişti. Jisung'ın aklında ise Joong'un o gece tuvalete gidiyorum diyerek kendisini bırakışı ve bir daha dönmeyişi gelmişti. Düşüncelerini kafasından atmak için yan masadaki Felix ve Jeongin'in yanına gitmişti.

"Changbin hyung nerede?" diye sordu Jisung. Felix ise onun hava almaya çıktığını söylediğinde kimse hiçbir şeyden şüphelenmemişti ve kimse Chan ve Seungmin'in de o sırada orada olmadığını fark etmemişti.

•••

"Ne tuvaleti Hyunjin?" diye sordu Minho. Hyunjin ise onu duymamış gibi asansörün düğmesine bastı ve Minho'yu içine itti. Kapı kapanır kapanmaz ise Hyunjin bağırmaya başladı.

"Sona geldik Minho, sikeyim... Seungmin bizi duymuş. O geceyi biliyor."

Minho titreyen ellerini durdurmaya çalışırken Hyunjin'e defalarca nereye gittiklerini sormuştu. En üst katta indiklerinde ise artık cevabı biliyordu.

Hyunjin ve Minho o gece her şeyin yaşandığı çatıya çıktıklarında Minho bu manzarayı beklemiyordu. Seungmin, Chan, Changbin ve Seonghwa oradaydı. Minho ise Seonghwa'yı tanımıyordu, ta ki Minho'nun yakasına yapışana kadar.

"Bu mu o orospu çocuğu?" dedi Seonghwa, Seungmin'e dönerek. Seungmin arada kalmıştı ama gerçekleri konuşmak istiyordu. İçindeki vicdan azabıyla başını aşağı yukarı salladı.

"S-sen kimsin? Bırak beni." dedi Minho korkak sesiyle. Aynı zamanda ondan kurtulmaya çalışıyordu. Hyunjin ise onları ayırmaya çalışıyordu.

"Kim miyim?" dedi Seonghwa ve hafifçe gülümsedi, "Ölümüne sebep olduğun çocuğa hayatını verebilecek olan kişiyim."

Minho onun ellerinden kurtulamıyordu ve hâlâ çırpınmaya devam ediyordu. Seonghwa o sırada Hyunjin'e de tonlarca küfür saydırıyordu. O gece olaylar bambaşka yerlere gidiyordu.

Seungmin ise ağlamaya başlamıştı. Her şey onun yüzünden olmuş gibi hissederken Chan onun yanına gidemiyordu bile. Her şey karmakarışık bir hâl almıştı.

Seonghwa sinirle Minho'yu çatının ucuna iterken herkes ona durmasını söylüyor, sakinleştirmeye çalışıyordu.

Minho ise artık sadece ölmek istiyordu.

"Bırak artık onu!" diye bağırdı Chan ve Seonghwa'yı arkasından çekerek yere düşmesine neden oldu. Chan gözlerindeki yaşları silerken Seonghwa'ya baktı, "Onun suçu yok. Olanları ben ve Changbin gördük."

Seungmin dehşete düşmüş bir şekilde sevdiği çocuğu izlerken midesinin bulandığını hissediyordu. Biraz daha burada kalsa kusacak gibiydi.

Minho ise o sıra ağlamasını durdurmaya çalışarak çatının ucundan sürünerek uzaklaşmaya çalışıyordu. Yalvaran bakışlarını herkesin üzerinde tek tek gezdirdi Minho. Çaresizdi.

"Yeter artık!" diye bağırdı acı çeken ses tonuyla, "Hongjoong'u ben öldürmedim, ben yapmadım!"

Hyunjin ise o sırada Minho'ya susması gereken işaretler yapıyordu. Şimdi herkes, çatının girişindeki o sesle başlarını önlerine eğmeye başlamıştı.

Jisung arkadaşlarını ve sevgilisini izlerken evrenin ona bir oyun oynadığını düşünüyordu. Az önce duyduğu şeylere anlam vermeye çalışırken ağzından sadece tek bir cümle dökülebilmişti.

"Ne oluyor burada?"

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Where stories live. Discover now