24

4.5K 622 326
                                    

Jisung gözlerini Minho'nun odasında açtığında vücudunun tamamen ağrıdığını hissediyordu. Açıkçası biraz da paniklemişti çünkü eğer Minho'nun annesi onları görürse cidden kötü şeyler yaşanabilirdi.

"Minho," dedi Jisung sessizce ve onun çıplak omzunu dürtmeye başladı, "uyan hadi. Buradan çıkmam gerekiyor."

"Mhm, istemiyorum."

Jisung, Minho'nun uyanmayı reddetmesiyle onun yüzüne küçük öpücükler bırakmaya başladı. Minho hâlâ mırıltılı sesler çıkarıyor ve gözlerini açmıyordu.

"Annen gelirse biteriz." dedi Jisung son olarak. Minho şimdi ikna olmuştu. Ağırlaşmış bedenini yataktan kaldırdı Minho ve gözlerini ovuşturdu. Ne kadar güzel bir histi gözlerini açtığı ilk an karşısında Jisung'ı görmesi...

Minho onu izlemeye devam ederken Jisung hızlı hareketlerle kıyafetlerini üstüne geçirmişti. Minho ona ulaşarak arkasından sıkıca sarıldı ve boynuna küçük bir öpücük bıraktı.

"Bütün gün böyle kalabilmek isterdim." dedi Minho. Aynı zamanda hâlâ Jisung'a sarılıyordu.

"Ben de isterdim," dedi Jisung, "ama çıkmam lazım. Herkes gezide ve biz aniden böyle kaybolduk. En azından eve gitmeliyim."

"Ben de gelmek istiyorum. Burada kalmak istemiyorum, Jisung."

"Cezalı değil misin?" diye sordu Jisung. Minho başını olumlu anlamda salladı ama yüzü asıktı.

"Cezalıyım ama artık burada kalmak istemiyorum. Cezalı olmak bile çok saçma. Gitmek istiyorum. En azından bir süre."

Jisung onun titreyen sesini duyduğunda yüzünü ona çevirdi. Minho'nun bırak ağlamasını, üzülmesini bile istemiyordu. Onu çok seviyordu ve o her üzüldüğünde canı acıyordu.

"Minho!"

İkisi de Bayan Lee'nin sesini duymasıyla ayaklanmışlardı. Minho panikle pantolonunu giyerken annesi çoktan içeri dalmış, ikisine de öldürücü bakışlar atmaya başlamıştı. Tam olarak basılmışlardı şu an ve bu Minho için iyi değildi.

"Burada neler oluyor?"

Jisung hiçbir şey diyemeden öylece dururken kıyafetlerini önceden giydiği için şükrediyordu. Yine de bu hiçbir şeyi kapatmıyor, gizlemiyordu.

"Açıklama bekliyorum Lee Minho. Hemen." dedi Bayan Lee kaşlarını çatarken, "Okulu, derslerini, voleybolu boşlarken aklından bunlar mı geçiyordu? "

"Evet, tam olarak bu geçiyordu." dedi Minho korkusuzca. Bu durumdan tamamen bıktığını odadaki herkes çok iyi biliyordu.

"Kendine gel."

Minho kaşlarını çattı annesinin sert tepkisine karşı. Jisung'ın yanına ulaşıp elini tutması ise sadece birkaç saniye içinde gerçekleşmişti. Bayan Lee delirmiş gibi gülerken oğlunu şaşkınlıkla izliyordu. Ne zaman böyle değişmişti Minho?

"Jisung'ı seviyorum," dedi hâlâ sevgilisinin elini tutarken, "ne dersen de sevmeye devam edeceğim."

"Minho saçmalama. Tanımadığın ve seni de tanımayan biri için anneni mi ezeceksin?"

Bayan Lee tüm sözlerini Jisung'a küçümseyerek bakarken söylemişti. Minho ise Jisung'ın elini daha sıkı tutmaya başlamıştı. Onun yanında olduğunu hissettirmeye çalışıyordu çünkü üzüldüğünü biliyordu. Annesi, sevdiği çocuğu küçümsüyordu.

"Annem benim bok gibi bir durumda olduğumu biliyor mu?" diye sordu Minho. Sesi yükselmişti. Annesinden ses çıkmayında Minho imalı bir şekilde güldü, "Tahmin etmiştim."

Minho yerdeki tişörtünü üstüne geçirdi daha sonra ve Jisung'ı peşinden sürükleyerek odadan çıktı. Annesinin seslenmelerini bir kez daha duymamazlıktan geliyordu.

"M-minho..." dedi Jisung. Sesi güçsüz çıkmıştı ve vücudu titriyordu. Tüm bu olanlar için kendini suçlamaktan alıkoyamamıştı.

"Şimdi konuşmayalım." dedi Minho ve sevgilisiyle beraber merdivenlerden inerek evden çıktı. Büyük bahçeyi aştıkları an Minho kollarını Jisung'ın beline sardı. Hiç sarılmadığı kadar sıkı sarılmıştı ona. Kollarının arasından bırakmak istemiyordu küçük sevgilisini.

"Bir gün bunun olacağını biliyordum zaten." dedi Minho. Akmasını istemediği gözyaşları Jisung'ın omuzlarına düşüyordu. Güçsüz görünmek istemiyordu Minho ama elinden bir şey gelmiyordu. Kalbi kırıktı, ailesi tarafından sevilmediğini hissediyordu. Sahip olduğu tek şey Jisung'tı bu hayatta. Her zaman da onun olmasını istiyordu.

"Geçecek." dedi Jisung ve onun saçlarını okşamaya başladı hafifçe. Minho'yu nasıl sakinleştireceğini biliyordu. Ne zaman sarıldıklarında saçlarıyla oynasa, Minho sakinleşiyordu. "Beraber atlatacağız, Minho."

"Atlatacağız."

Minho kollarını Jisung'tan çekti ve onun elini tuttu. Beraber yol boyunca yürürken ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Minho'nun eve dönmeyeceği belliydi. Peki Jisung onu kendi evine götürürse ne kadar rahat etmesini sağlayabilirdi? Hâlâ okuyorlardı, paraları yoktu. Jisung'ın yarı zamanlı işiyle bir yere varamazlardı.

"Peki şimdi ne olacak?" diye sordu Jisung. Tek sorun, bunu Minho'nun da bilmiyor oluşuydu.

"Bilmiyorum," dedi Minho, "kampa geri dönüp Bay Kang ile konuşsak?"

"Mantıklı ama bana çok kızmıştır. Ne yapacağız?" dedi Jisung. Hiçbir şey demeden kamptan ayrıldığı için Bay Kang ona sinirlenmiş olmalıydı. Bir öğretmen olarak onu da riske atmıştı Jisung.

"Eminim seni affedecektir."

Aldıkları son kararla birlikte ikisi de ceplerindeki son parayla otobüse bindiler. Uzun geçecek olan yolculukta ikisi de çok gergin hissediyordu. Özellikle Minho. Yine kalp çarpıntısı başlamıştı ve zor nefes alıyordu. Bu yüzden camı açtı ve kafasını dışarı çıkardı. Derin bir nefes almaya çalıştı ama çok zorlanıyordu.

"İyi misin?" diye sordu Jisung endişeyle. Minho cevap vermediğinde ona yaklaştı, "Bebeğim?"

"İyiyim." dedi Minho ve kafasını tekrar içeri sokarak gözlerini kapattı. Nefesini düzenledikten sonra bakışlarını Jisung'a çevirdi.

"Her şey düzelecek değil mi Sungie?" diye sordu Minho. Ona bakan gözleri dolmaya başlamıştı, "İyi olacak mıyız?"

"Her şey iyi olacak güzelim," dedi Jisung ve Minho'nun kendi omzuna başını koymasını sağladı, "söz veriyorum."

Sözü yerine gelecek miydi bilmiyordu.

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Kde žijí příběhy. Začni objevovat