39

3.1K 467 196
                                    

Birinci olmamızın şerefine bir bölüm 🥺🥺

•••

Hatırlıyordu.

Jisung, muhtemelen hatırlamayacağım dediği geceyi saniyesi saniyesine hatırlıyordu. Gözlerini güneş yüzünden açtığında ilk yaptığı banyoya gidip dudaklarındaki parlatıcıyı silmek olmuştu. Hangi yüzle oda arkadaşının yanına gidebilirdi ki şimdi? Fakat yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Kıyafetlerini değiştirip odasından çıktı Jisung ve ortak alanda oturan Wooyoung'ın yanına gitti utançla. Woo, formayı çıkarıp özenle katlamış ve masanın üstüne bırakmıştı.

"Konuşabilir miyiz?" diye sordu Jisung sessizce. Woo ise sadece kafasını sallayarak ona oturmasını söyledi.

"Konuşalım."

"Dün aklım yerinde değildi Woo," dedi Jisung. Ellerini masada birleştirmişti ve başını önüne eğmişti, "özür dilerim. Yapmamam gerekirdi."

"Senden hoşlanıp hoşlanmadığımı sordun... Sadece arkadaş olmak istiyordum Jisung. Öyle bir niyetim yoktu."

"Güvenini sarstığım için üzgünüm. Dün gece âşık olduğum kişiyi başkasıyla gördüm ve çok sinirliydim." dedi Jisung utançla, "Bunun olmasını istemedim."

Wooyoung kısa bir gülümseme bahşetti ona. Hâlâ arkadaş olabileceklerini, iyi anlaşabileceklerini söyledi. Daha sonra cebinden telefonunu çıkarıp Jisung'a uzattı.

"Sabah numarandan mesaj geldi. Jisung'a ulaşmalıyım yazıyordu. Tekrar aramalısın."

Jisung kaşlarını çatarak telefonu Woo'nun ellerinin arasından aldı. İçindeki merakla kendi numarasını tuşlarken elleri titriyordu. Aramayı yaptığında telefonu kulağına götürdü. Oda arkadaşı da onu izliyordu soru sorarcasına.

"Jisung, sen misin?"

Jisung telefonun ardındaki sesi duyduğunda elleri daha çok titremeye başlamıştı. Bunu durduramıyordu.

"Minho?"

"Tanrım, şükürler olsun." dedi Minho kısık bir ses tonuyla. Gülüşünü engelleyemediğini duyuyordu Jisung, "Jisung, görüşelim. Yalvarırım. Reddetmeden önce dinle, telefonunu vereceğim sadece. Lütfen."

"Telefonum neden sende?"

"O gece... Telefonunu düşürmüşsün ama ben sana gelme cesaretini bulamadım. Daha sonra ulaşmaya çalıştım ama Seungmin seni görmeme izin vermedi, engelledi beni Jisung."

Jisung derin bir nefes aldı ve bir süreliğine telefonu uzaklaştırdı kulağından. Kalbi ağzında atıyordu adeta. Woo ise hâlâ onu izliyordu.

"Bir saat sonra, Yonsei sağlık fakültesi, A kapısı."

Jisung ondan bir cevap beklemeden telefonu kapattı ve masaya bıraktı. Kafasını ellerinin arasına alırken arkadaşının ona olan bakışları delip geçiyordu gözlerini.

"Gözlerin doldu." dedi Wooyoung sessizce, "İyi misin? Kimmiş o?"

Jisung ayağa kalktı, üstündeki pijamaları umursamadan kapıya yöneldi. Çıkmadan arkasını döndü ve hâlâ masada oturmakta olan Woo'ya baktı.

"Beni delice üzen, ama hâlâ onu sevmeye devam ettiğim biri."

Jisung kapıyı açtı, yurdundan uzaklaşarak fakülteye yürüdü. O bir saat nasıl geçecek bilmiyordu kendi adına.

A kapısına geldiğinde anladı, saatin önemi yoktu. Minho çoktan gelmişti. Merdivenin bir basamağında oturuyordu. Usulca yanına yaklaştı Jisung onun. Ne kadar çok özlemişti onu...

"Neden erken geldin?" diye sordu Jisung. Minho ise onu sonunda fark ettiğinde ayağa kalktı ve karşısına geçti Jisung'ın. Tek bir an bile kaybetmeden ellerini onun ince beline sardı. Jisung tarafından itilmesine rağmen ayrılmıyordu ondan.

"Bırak beni Minho."

"Jisung..." dedi Minho. Önce kokusunu içine çekmişti onun, daha sonra ellerini ensesinden sırtına kadar her yerinde gezdirmişti.

"Bırak."

Jisung, Minho'yu sonunda kendinden ayırdığında çatılan kaşlarıyla ona bakmayı sürdürüyordu. Minho ise çoktan ağlamaya başlamıştı.

Telefonu eline bırakması için ona elini uzattı Jisung. Minho ise onun uzattığı eli sıkıca tutup öpmeye başladı. Gözyaşları Jisung'ın yumuşak elini ıslatırken öpmeye devam ediyordu avuç içini.

Jisung ondan elini de kurtardığında Minho'dan bir adım uzaklaştı. Onun gözyaşları canını yaksa da, affedemiyordu.

"Çok özledim Jisung. Seni çok özledim."

"Dün gördüm ne kadar özlediğini. O adamın kollarında gayet mutlu görünüyordun."

Minho onu anlamak için uzun bit süre hafızasını yoklamak zorunda kalmıştı. Sonra yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Takımdan bir arkadaşımdı. Aramızda hiçbir şey olmadı." dedi Minho, "Seni unutmak için çok çabaladım. Her şeyi denedim. Sürekli içtim, dışarı çıktım, her şeyi dağıttım, kendimi kaybettim ama asla seni aldatmadım. Şu an benimle olmasan da her zaman sana âşık olduğumu biliyorsun. Sana âşıkken kimseye dokunmadım, öpmedim, sarılmadım. Yapsaydım, kendime bile ihanet etmiş olurdum."

Jisung öylece çakılıp kalmıştı olduğu yere. Yine de ağlamak istemiyordu. Her şey kötüyken daha da kötü olsun istemiyordu.

"Telefonumu ver."

Minho cebinden onun telefonunu çıkarttı ve Jisung'a uzattı. Usulca parmakları birbirine değmişti ikisinin de bu alışverişi yaparken. Minho gözyaşlarını silerken, Jisung ona sırtını dönmüştü. 'Bir kez daha sırtını döndü bana' diye düşünmüştü Minho o sıra.

"Minho," dedi Jisung ona dönmeden. Yüzüne söylemeye cesaret edemezdi, "beni unutmak için istersen dünyadaki her şeyi dene ama alkol kullanma. Hâlâ sağlığından haberdarım. Kötüye gittiğini biliyorum."

"Nereden biliyorsun?"

"Sır." dedi Jisung ve ona bakmadan geri döndü odasına.

Minho'nun hakkındaki her şeyi adı kadar iyi biliyordu

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin