37

3.1K 447 213
                                    

Wooyoung gelen mesajdan sonraki akıl karışıklığıyla yatağından kalktı ve Jisung'ın odasına giderek kapıyı tıklattı. Bir ses gelmediğinde çekinerek kapıyı açtı ve sessiz adımlarını odaya yönlendirdi. Jisung çıplak bedeniyle çarşafına sarılmış bir şekilde yüzüstü yatarken saçları beyaz yastık kılıfına dağılmıştı. Yerde duran pantolonu ve tişörtü, onları öylece fırlattığını gösteriyordu dağınıklıktan.

Yutkundu Wooyoung. Sessizce onun yatağına yaklaştı ve Jisung'ın alev gibi yanan buğday tenine birkaç kez dokundu. Onu uyandırmak için biraz sarstı ve duyduğu mırıldanmalarla geri çekildi zoraki bir şekilde.

"Jisung, uyan." dedi. Sanki onu uyandıran kendisi değilmiş gibi hâlâ sessizce konuşuyordu.

"Ne oldu?" diye mırıldandı Jisung uykulu sesiyle. Daha sonra yatağında doğruldu ve gözlerini ovuşturdu. Woo karşısında bir beklentisi varmış gibi bekliyordu.

"Şey..." diye başladı Woo ve ellerini önünde birleştirdi usulca, "Ben öylesine senin numarana bir mesaj atmıştım ama cevap geldi."

Jisung şaşkınlıkla kalktı ve üstünde sadece iç çamaşırının olmasını umursamayarak Wooyoung'ın karşısına dikildi. Kaşları bir yay gibi gerilirken gözlerine bakıyordu.

"Nasıl yani? Ne yazdı?"

"Sen kimsin yazmış." dedi Woo ve elindeki telefonu açarak mesajı görmesi için ona doğrulttu. Kendi mesajını da gördüğü için biraz utanmıştı Jisung'tan.

"Onu arayabilir miyiz?" diye sordu Jisung. Sesi kibar olmaktan çok uzaktı. Soru sorsa da ses tonu emir veriyor gibiydi. Yine de Wooyoung hemen onayladı onu ve telefonu Jisung'a uzattı.

Jisung hiç tereddüt etmeden kendi numarasını çevirdi ve telefonu kulağına götürdü.

"Kapalı." dedi bir süre sonra. Telefonu Wooyoung'a tekrar uzattı ve teşekkür etti. Artık ona karşı daha yakın hissetmeye başlamıştı Jisung. Wooyoung'ın kendisine yazdığı mesajdaki gibi hissediyordu kendisi de. Bu dört duvar arasında çok yalnızdı ama onun aksine arkadaşa ihtiyaç duymuyordu. Çünkü güven duygusunu kurban vermişti birkaç hafta önce. Hâlâ iyileşmemişti yaraları.

"Ara sıra tekrar arayabilirsin. Belki açar." dedi Wooyoung. Sadece Jisung'ın kendisine yaklaşabilmesi ve arkadaş olabilmek için bahane arasa da ona yardım etmek istiyordu.

Jisung konuşma bittiğinde sadece iç çamaşırlarıyla onun karşısında dikildiğini yeni fark ediyordu. Özür dileyerek yerdeki tişörtünü üzerine geçirdi gecenin bir köründe.

"Ah, sorun değil." dedi Wooyoung ve elini sallayarak gülümsedi. Odadan dışarı çıkarken iyi geceler diledi Jisung'a sessizce.

Jisung ise o gece aklındaki düşüncelerle tek başınaydı. Telefonunu nerede kaybetmişti ve kimin eline düşmüştü? İçinde önemli bir şey olmasa da bunları merak ediyordu. Telefonun içinde olan tek şey Minho ile olan fotoğraflarıydı, artık önemi olmasa da...

••••

Jisung sabah uyandığında ilk iş olarak odasının perdelerini ve pencereyi açtı. Kulağına dolan kuş sesleri ve içeri giren rüzgârla huzuru hissetmişti bir an içinde.

Üstünü hızlıca giyindi Jisung ve odasının kapısını aralayarak ortak alana yöneldi. Wooyoung dün olduğu gibi mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Tanrı aşkına, günde kaç öğün yemek yiyor bu çocuk? diye düşündü Jisung istemsizce.

"Günaydın."

"Günaydın." dedi Wooyoung ve gülümseyerek gamzelerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Tabakları masaya yerleştirip iki çift çubuğu ve iki bardağı da koydu, "Kahvaltı yapalım."

"Aslında çıkmam gerekiyor, iş arayacağım tekrar."

"Buna gerek kalmadı bence." dedi Wooyoung. Hâlâ gülümsemeye devam ediyor, bu pozitifliğiyle Jisung'ı şaşırtıyordu, "Çünkü artık bir işin var."

"Ne?"

"Yakın bir arkadaşımın benim çalıştığım restoranın yanında bir barı var. Senin için onunla konuştum ve barmen olarak girebileceğini söyledi." dedi Wooyoung. Jisung oldukça şaşırmıştı çünkü daha bir gündür tanıyordu onu. Güvenmeli miydi? Yoksa çalışamayacağını mı söylemeliydi? Kafası çok karışmıştı bir anda.

"Wooyoung gerçekte teşekkür ederim ama-"

"Reddetmeden önce bir haftacık çalışmayı dene. Yapamazsan çıkarsın."

Wooyoung yaklaşık beş dakika boyunca ısrar ettiğinde Jisung kabul etmişti. Başka şansının da olmadığını biliyordu çünkü biraz para kazanmazsa burada daha fazla kalamayacaktı.

Jisung ve Wooyoung kahvaltılarını yaptıktan sonra beraber dışarı çıktılar. Wooyoung işe gitmeden önce Jisung'ı bara götürecekti ve onu arkadaşıyla, yani yeni patronuyla tanıştıracaktı. Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşün ardından varmışlardı Wooyoung'ın dediği yere.

"Güzel bir yere benziyor." dedi Jisung içeri girmeden.

"Gerçekten öyle."

Wooyoung içeri girer girmez karşısındaki pembe saçlı çocuğa sıkıca sarıldı ve gülümsedi. Jisung onların yanına çekinerek geldi ve karşısındaki çocuğa selam verdi eğilerek.

"Han Jisung." dedi sessizce. Utandığı bir kilometre öteden bile belli olurdu.

"Choi San." dedi pembe saçları olan çocuk, "Tecrüben var mı?"

"Daha önce baristalık yaptım ama hiç barda çalışmamıştım."

"Kolay." dedi San gülümseyerek, "Tarifler önünde olacak."

Wooyoung işe gitmek üzere bardan çıktığında akşam Jisung ile yurta dönmek için sözleştiler. Bu sırada San, Jisung'a özenle her şeyi anlatmış ve gerekli imzaları attırmıştı. Jisung önlüğü takıp barın arkasına geçerken saçlarını düzeltti.

"Ah, bu arada." dedi San ve uzaklaşmadan önce Jisung'a çevirdi bakışlarını, "Çarşamba günleri 3racha adında bir grup sahne alıyor. O gün mekân daha kalabalık olabilir."

Bunu neden ben imzaları atmadan önce söylemedin ki orospu çocuğu dedi Jisung içinden. Bazı şeyler için geç kaldığı aşikârdı.

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Where stories live. Discover now