14

6K 854 528
                                    

Jisung ve Minho son günlerde daha çok zaman geçirmeye başlamışlardı. Ne olduklarını bilmedikleri o döngüde sıkışıp kalmışlardı ve ikisi de bu konu hakkında konuşmuyordu.

Şu an beraber bir restorantta oturmuş yemek yiyorlardı. Minho elindeki çubukları ve kaşığı sesli bir şekilde masaya bıraktı. Jisung ise o sırada iştahla yemeğini yiyordu. Minho'ya bakma gereği bile duymamıştı.

"Neden öyle yiyorsun?" diye sordu Minho. Bu sırada küçük kahkahalarını da  gizleyememişti ondan. Jisung kafasını kaldırdığında yanakları tamamen yemekle doluydu. Şaşkın bakışlarını Minho'ya çevirdi ve yemeği hemen yuttu.

"Nasıl yiyorum?" diye sordu ve o da aynı şekilde çubuklarını masaya bıraktı.

"Yemekleri ağzına tıkıştırıp yanaklarında biriktiriyorsun," dedi Minho. Hâlâ gülmeye devam ediyordu, "tıpkı bir sincap gibi."

Jisung gözlerini devirerek ona aşağılayıcı bir bakış attı ve çubuklarını tekrar eline aldı. Çubukların ucunu masaya dokundurup ikisini de aynı hizaya getirdikten sonra tabaktan biraz turşu aldı ve ön dişleriyle hafifçe ısırdı.

"Sen de böyle yiyorsun." dedi Jisung ve bir ısırık daha aldı, "Daha doğrusu kemiriyorsun. Tavşan gibi."

İkisi de birbirlerine gülüp yemeklerine devam ettiler. Masadaki her şeyi tamamen yedikten sonra ikisi de doymuştu. Minho ise kurduğu tatlı hayalinin suya düştüğünü hissediyordu. Midesinde hiçbir şey için yer kalmamıştı.

"Jisung," dedi Minho ve Jisung kendisine baktıktan sonra devam etti, "yarın benim doğum günüm."

"Öyle mi? Bunu bilmiyordum. Parti verecek misin?"

"Sevgili ailem her zamanki gibi abartı bir parti verecek. Bilirsin saçma sapan iş adamlarının ve çocuklarının katıldığı bir şey." dedi Minho. Yani bu Jisung'ı davet edebileceği türden bir parti değildi. Daha doğrusu onun böylesi saçma bir mekânda bulunmasını istemiyordu.

"Öyleyse ailenle partin bittiğinde beraber kutlayalım."

Minho şaşırmış olacak ki su içtiği bardağı büyük bir gürültüyle masaya bıraktı ve ne yaptığını fark ettiğinde özür diledi.

"Olur." dedi Minho, "Nereye gideceğiz?"

"Bilmem ki, yarın sana mesaj atarım."

Minho bunun iyi olacağını söyledi ve daha sonra hesabı ortak bir şekilde ödeyip restoranttan çıktılar. İkisi de ayrı yönlere ayrılacaklardı bu yüzden Jisung restorantın kapısının önünde durup Minho'ya doğru döndü.

"O zaman görüşürüz." dedi Jisung ve elini hafifçe kaldırdı. Minho da gülümseyerek aynı şeyi yaptı ve arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Yine nefesinin sıkışmasını umursamadan koşarak eve ulaştı. Minho büyük kapıyı açıp salona gittiğinde annesi kırmızı kadife koltukta oturmuş kahvesini yudumluyordu.

"Lee Minho! Buraya gel."

Minho tam odasına çıkacakken annesinin sesiyle durmuştu. Çantasını merdivenin kenarına bıraktı ve salonda oturan annesinin yanına gitti. Onun karşısına dikildi ve eğilerek kısa bir selam verdi.

"Bugünlerde neyin var?" diye sordu annesi. Minho ise cevap vermeden önce bir süre düşünmüştü.

"Neyim var?"

"Ben de onu soruyorum," dedi Bayan Lee, "eve geç saatlerde geliyorsun, hatta bazen gelmiyorsun. Seni daha önce görmediğim insanlarla görüyorum Minho. Notların düşüşte, maçların çoğuna çıkmıyorsun. Neler oluyor?"

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Where stories live. Discover now