11

6.2K 922 203
                                    

Jisung gözlerini açtığında dün uyuduğu pozisyonda değildi. Koltukta uzanıyordu, üstünde de bir battaniye vardı. Jisung etrafına bakındığında Minho'yu göremedi. Bu yüzden hemen yattığı yerden kalkıp evin dışına çıktı. Etrafına biraz bakındığında Minho'nun yerde oturarak kedileri sevdiğini gördü. Jisung küçük adımlarla onun yanına ilerledi ve aynı şekilde yere oturdu.

"Günaydın." dedi Jisung kedileri sevmeye başlarken. Minho kocaman gülümsemesini yüzüne yerleştirmiş, gözlerini Jisung'un gözlerine dikmişti.

"Günaydın," dedi sessizce, "kedilere sen mi bakıyorsun?"

"Çoğunlukla evet." dedi Jisung. Beraber dakikalarca kedileri sevdiler ve onları eve götürüp beslediler. Jisung ilk defa her zamanki rutinini bir başkasıyla yapıyordu ve bu iyi hissettirmişti.

Jisung kahvaltı hazırlamak için mutfağa girerken çalan telefonuyla irkildi. Titreyen telefonunu cebinden çıkardığında arayanın Changbin olduğunu gördü.

"Alo?" dedi enerjik sesiyle. Minho ise onu dinlememeye çalışsa da başaramamıştı. Jisung birkaç dakika boyunca Changbin ile konuştu ve daha sonra işi olduğunu söyleyerek telefonu kapattı. Jisung, Minho'nun onu izlediğini fark ettiğinde gülümseyerek yanına gitti.

"Arayan Changbin," dedi açıklamak istercesine, "üst sınıflardan Chan, ben ve Changbin bir müzik grubu kurduk. Bugün çalışmak için aramış."

"Bu harika. Sizi malzeme odasında görmüştüm zaten." dedi Minho. Jisung o anı hatırladığında gülümsedi ve tekrar mutfağa döndü.

"Kahvaltıyı dışarıda yapmaya ne dersin?" diye sordu Minho. Jisung bakışlarını tekrar ona çevirmiş, daha sonra teklifini onaylamıştı. İkisi de dışarı çıktığında derin bir nefes aldı, bahar hâlâ en güzel şekilde kendini gösteriyordu.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Jisung. Aynı zamanda Minho'nun peşinden gidiyor ve onu izliyordu. Minho ise bugün sürekli gülümsüyor, sanki en güzel günüymüş gibi davranıyordu. Belki de gerçekten öyleydi.

"Bildiğim bir restorant var." dedi Minho kısaca. On dakika sonra ise Minho'nun bahsettiği restorantın önünde durdular. Önce Minho içeri girdi ve bir masaya oturdu. Jisung onun karşısına geçerek etrafa bakınmaya başladı. Burası normal bir aile restorantıydı. Fazla lüks ya da abartı değildi. Oysa Minho'ya bakıldığında böyle yerleri bilmez gibi geliyordu.

Beraber yemek yedikten sonra restorantın dışına çıktılar. Jisung'un artık Changbin ile buluşması gerekiyordu. Belki Minho'nun da annesiyle görüşmesi...

"O zaman görüşürüz." dedi Jisung istemeyerek de olsa. Minho hiçbir şey demeden bir süre ona baktı ve başını sağa yatırdı.

"Şey," dedi Minho, "seninle gelebilir miyim?"

Jisung şaşırmıştı. Aniden dün geceyi hatırladı. Minho yine aynı ses tonuyla onun evinde kalmak istediğini söylemişti. Jisung'un reddedemeyeceği bir ses tonuyla...

"Olur."

Minho'nun o anki gülümsemesini Jisung hiçbir şekilde ifade edemezdi. Belki de o gülümsemeyi aklına kazımalıydı ve hayatı boyunca unutmamalıydı.

Minho ve Jisung, Changbin ile buluşacakları stüdyoya gittiklerinde saat öğlen ikiyi gösteriyordu. Jisung ağır kapıyı iterek Minho'nun girmesini sağladı ve daha sonra kendisi de içeri girdi. Changbin'i arayarak nerede olduğunu öğrendiler ve daha sonra en alt kattaki kayıt stüdyosuna ulaştılar.

"Changbin, bu arkadaşım Minho." dedi Jisung, "Zaten onu tanıyorsundur."

Changbin başını sallayarak Minho ile selamlaştı. Minho yabancı hissetmiyordu. Sadece oturup onları izliyor ve bundan keyif alıyordu.

"Senin kendi şarkın vardı değil mi?" diye sordu Changbin. Jisung onu başıyla onayladı.

"Birkaç tane var."

"Birinin kaydını alalım ve onun üzerinde çalışalım. Belki arasına rap falan ekleriz."

Jisung telefonunu çıkararak ona şarkılardan birini seçtirdi. Daha sonra kayıt için ayrı bir odaya girdi, kulaklıkları taktı. Önündeki camın ardında Minho'nun onu izlediğini görebiliyordu. Neden yaptığını anlamasa da gülümseyerek ona el salladı ve Changbin'in hareketiyle şarkısına başladı.

Jisung şarkıyı söylerken Changbin arkada gerekli düzenlemeleri yapıyor, notlar alıyordu. Fakat bunca işin arasında da Minho'nun Jisung'a nasıl baktığını gözünden kaçırmamıştı. Minho Jisung'u öyle bir şekilde izliyordu ki, sanki ilk defa uçurtma gören bir çocuk gibi bakıyordu ona. Gözleri parıldıyor, dudakları iki yana kıvrılıyordu. Changbin bunu fark etmişti, ancak bunu kendine mi saklardı onu bilmiyordu.

Kayıt bittiğinde Jisung odadan çıkarak onların yanına gitti. Kendine bir şişe su alarak tamamını bitirdi.

"Nasıldı?" diye sordu Changbin'e. Changbin ona baş parmağını kaldırarak onayladı.

"Çok iyiydi." dedi Changbin, "Geldiğinde Chan'a dinletiriz."

Jisung onaylayarak koltuğa, Minho'nun tam yanına oturdu. Minho ise o sırada üzgün bir şekilde telefonuna bakıyordu. Daha sonra bakışlarını Jisung'a çevirdi.

"Beni almaya geliyorlarmış, gitmeliyim." dedi Minho ve daha sonra ayağa kalktı. Changbin'e mesafeli bir veda bahşettiğinde, Jisung'a ise el sallayarak gülümsemişti. Açıkçası Jisung da onun gitmesini istemiyordu, fakat gitmişti.

"Jisung," dedi Changbin ciddi bir şekilde, "bir şey soracağım."

"Hm?" diye mırıldandı Jisung ve telefonuyla ilgilenmeye başladı. Yine de Changbin'i dinliyordu.

"Minho ile sadece arkadaş olduğunuza emin misin?"

Jisung bakışlarını hemen telefondan kaldırıp Changbin'e baktı ve anlamak istercesine kaşlarını çattı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Yani bilmiyorum." dedi Changbin ve ensesini kaşırken ona bakmayı sürdürdü, "Sen şarkı söylerken bir değişik bakıyordu."

"Bu aralar ona çok yardım ettim. Muhtemelen beni kendine çok yakın görüyordur." dedi Jisung konuyu saptırmaya çalışarak. Üstünü kapatmaya çalışsa da Changbin bunu söylediğinde kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı.

"O bakışları tanırım, Jisung-ah," dedi Changbin ve bu sefer onun yanına giderek oturdu, "onlar kesinlikle sıradan bakışlar değil."

Jisung umursamamaya çalışarak tekrar telefonuyla ilgilenmeye başladı ama şu an kalbinin belki de Minho'nun kalbi kadar hızlı attığına yemin edebilirdi.

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Where stories live. Discover now