D Ö R T

309 45 141
                                    

Kitapları yerine yerleştirirken kadife pantolonumun üstüne toplanan toz yüzünden hapşırdım. Hapşırınca da at kuyruğum savrularak ucu gözüme kamçı gibi çarptı. The Evil Quill'da uzun zamandır çalışıyordum ve ilk işim olduğu için de aramdaki bağ farklıydı ancak hem DuBauer'in asistanlığı yapmak, hem ofise gün içinde durmadan uğrayarak görevleri tamamlamak, hem de epey tozlu bu kitapçıda Cedar'ın çalışanı olmak beni zorlamaya başlamıştı.

Asamı pantolonumun cebinden çıkarıp botuma koydum. Daha fazla kez asamı kıramazdım. Bana bir süre sonra asa satmayı keseceklerinden bile emindim. Dikkatsiz biri değildim oysa. Sadece, belki, biraz dağınıktım. Bu da gün içinde yaptığım işlerin yanında bir hiç sayılmalıydı.

Oflayınca gözüme giren saçlar da uçuşup, yüzümün diğer kısımlarına dağıldılar. Boğazlı kazağımın boğazını tutup çektim. Eğer şu küçük veletler bir kez daha burayı savaş alanına çevirip, tüm etiketlerin yerini değiştirirlerse hepsini tarih kısmındaki on metrelik heykellerden birine asıp asalarını ayaklarımın altında ezecektim.

Cedar benim acı çektiğimi görmeyi sevdiğinden, zaten fazla ince işlendiğini düşündüğü kitap ayırma sistemini büyü yardımıyla halletmemden hoşnut olmuyordu. Parmak uçlarım soyulmaya, tırnaklarımın uçları kırılmaya ve hapşırıklarımın arasındaki saniyeler daralmaya başlıyordu her geçen gün.

Tabii bunların sebebi yemek yemeği çoğu zaman unuttuğumdan da olabilirdi.

"Yardım lazım mı?"

Başımı, hangi dil olduğunu anlamaya çalıştığım kitaptan kaldırıp sese çevirdim. Pietro'nun açık kumral saçları arkasından vuran güneşle daha kum rengini alıyordu. Dizlerinin üstüne eğilip incelediğim kitaba o da baktı.

"Fince," dedi tek kelimeyi gördükten sonra. "Ama İsveç yönetimi altında olduğu dönemden. Daha eski."

Yüzünü parçalama refleksime karşı çıktım. Onun yerine kitabı sertçe yüzünü yaklaştırmışken kapatınca tozlar uçuşup, hapşırmasına ve sertçe kapanan sesten irkilmesine sebep oldu.

"Sanki gerçekten yardıma ihtiyacım olsa edecekmişsin gibi."

Tekrar hapşırdı. Çift katlı göz kapaklarının arasında iri gözleri bile yok oldular bu sırada. "İyi noktaya parmak bastın. Ama DuBauer iş verdi. Bir an önce bitirmek istiyorum."

"Şu an çalışıyorum."

"Benim sorunum değil."

"Bu adil değil. Senin işin gece başlıyor. Benimkisiyse sabah. Sen daha fazla para ve iş alıyorsun. Bense..."

"Muhtemelen sekiz saatlik uyku ve huzur dolu banyolar. Hadi prenses, akşama kadar seni bekleyemem. Hayıflanman için vaktim yok."

Kitabı tutması için tüm gücümle göğsüne çarptım. Nefesi biraz boğazında kaldı ama hiç değilse ben Cedar tarafından azarlanıp, izin isterken çok bildiği işimi birkaç dakikalığına yapabilirdim.

Cedar büyüsayarının önünde turuncu sakallarını kaşırken, dikkatle kocaman kürenin içini izliyordu. Sanırım insanlar kürede neler araştırdığını okuyamasın diye de epey genişlikte mor kadife bir örtüyü de arkasına sermişti. Küredeki görüntüleri değiştirmek için asasının ucunu görünen ekrana yakın tutuyordu.

"Hey, Cedar..."

Lütfen en azından bugün için huysuz olmasın.

Gözlerini kaldırıp bana baktı. Beni gördüğüne sevinmediği de belliydi. "İşini bitirdin mi?"

Literati // Ravenclaw Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin