D O K U Z

216 34 118
                                    

"Sabah kalktığımda bunu içtiğim için pişman olacakmışım gibi hissediyorum."

"Bir daha ne zaman bu kadar iyi bir şarap içme şansı yakalardın?"

Şişenin üstündeki Romanca yazılara ve altın kabartmalı Bran Kalesinin resmini inceledi. Önüne gelen ve şakaklarına düşen saçlarını kulaklarının arkasına sokmaya çalıştı ama her zaman olduğu gibi kısa kalıyordu.

"Saçını neden her zaman böyle topluyorsun?"

İri elini saçlarına atınca epey küçük ve saçının ancak yarısını tutan lastiği elinde kaldı. Böylece neden saçının hiçbir zaman tamamen toplanmadığını anladım. Saçları ensesine kadar uzundu ama ön kısımları lastiğe giremeyecek kadar kısa, kat kat kesilmişti. Bu yüzden yüzünü çerçeveleyen kabarık yana doğru ayrılan saçlar hep yarısını topladığı, arkasını kendi halinde bıraktığı saçlarından ayrılıyorlardı.

"Başka şekilde toplayabileceğimi sanmıyorum."

"Meh, haklısın."

Saçlarını tekrar topladı ve tekrar aynı kısımlar ortaya çıktılar. Onu dikkatle izlediğimi görünce de şişeyle ayağıma vurdu. "Arkadaş olduğumuzu düşünmeye başlamanı istemiyorum."

"Öyle bir şey söylemedim."

"Sadece biraz sarhoşum. Ve seni daha önce bu kadar kızgın görmemiştim. Göğsüme ancak erişebilen birinden normalde kolay kolay korkmam. Ama kaybedebileceğim her şey masamda. Ateşe vermenden çekindim."

"Benden düşündüğüm kadar da nefret etmiyorsun."

"Burada olmamanı tercih ederim sadece. Ve istediğim işi istiyorsun. Burnunu sokmaman gereken işlere sokuyorsun. Fazla meraklısın. El yazın fazla karışık. Dağınıksın. Sınıfını, sertifikalarını, stajlarını hep dereceyle bitiren biri için insanlarla ilişkilerin çok karmaşık. Yani evet, senden hoşlanmıyorum. Ama hayır," derin bir nefes aldı. Gözleri kabullenir gibi kapanınca yüzü de gevşedi. "Eğer elimde iki seçenek olsa; ölmen ve ölmemen üstüne... ölmeni tercih etmeyebilirdim."

Etkilenmiş bir şekilde başımı ağır ağır salladım. Biliyordum. Bana olan öfkesi, bahsettiği duvarı gerçek hislerinden çok ne hissetmek istediğiyle alakalıydı.

Ve bunun işten ötede Eleanor ile ilgili olduğunu da düşünüyordum. Fakat, Pietro'yu ilk kez bu kadar uzun konuşturabilmişken, daha da şansımı zorlamayacaktım.

Dışarıda insanları duydum. 10'dan geriye sayıyorlardı. Çoktan gece yarısı olmuştu demek. Pietro ile ilgili hala pek bildiğim bir şey yoktu ama her nasılsa... birkaç saati ilerletmenin yolunu bulmuştu. Üç... İki... Bir...

"Yılın geri kalanını burada geçireceğim sanırım."

"İyi yıllar, Pietro."

Pietro oturduğu yerde uzun uzun gerindi. "İyi yıllar, Fay."

Üstüne dalga geçmesini, alaycı bir yorumda bulunmasını ya da küçük düşürmesini bekledim ama yalnızca sessizca şöminenin başında durup, yüzüme baktı. Göğsü ağır ağır inip kalkıyor, gözleri alkolün etkisiyle bayık bayık duruyordu. Ateşin yansıdığı saçlarının buzlu kahve ışıltısı çıkıp yüzüne vuruyordu.

Ancak kapıya tüm gücüyle vurulduğunu duyunca ikimiz de irkildik. Normalde hep kimin geldiğini haber veren kapı tokmağı tuhaf derecede sessizdi.

Pietro'ya şaşkınca baktım. O da kaşlarını çatmış gözleri bir bana bir kapıya gidip geldi. Ayağa kalktım ama kalkmaya çalıştığım gibi destek aldığım kolumu tutup geri oturmama neden oldu.

Literati // Ravenclaw Where stories live. Discover now