A L T I

345 41 88
                                    

Öğleden sonra The Evil Quill'den çıkıp soluğu ofiste alınca gördüğümde üstüme rahatlık çöken sessiz, kimsesiz salon yerine masalardan birinin üstünde üniformali 15-16 yaşında bir kız görünce doğru yere gelip gelmediğimden bile emin olmak için kapıyı birkaç kez kontrol ettim.

"Ee... merhaba?"

Kız başını hızlıca çevirince iki yanından ayırdığı uzun at kuyrukları sallandı. Hızlıca salladığı rugan ayakkabılarından savrulan karlar yeri ıslatıyordu. DuBauer de bundan nefret ederdi. Ancak ayakkabılarına bakarsak, kız bunu çok dert edecek birine benzemeyecek kadar finansal destek alıyordu sanıyorum ki ailesinden.

Ah... hayır.

Lütfen hayır.

"Fayette! Ben de seni bekliyordum!"

Masadan atlayıp önümde dikildi. Kocaman gülüşüne bakmak bile yanaklarımı ağrıtmıştı. Dünyada DuBauer'den daha çok çekindiğim bir şey varsa, bu da DuBauer'in kızlarıydı. Onun iyi bir anne olduğunu düşünüyordum ve kızları için her şeyi yaptığını görebiliyordum. Ancak kızları... birer kabuslardı. Bu - eğer doğru hatırlıyorduysam- en küçüklerden biriydi. Onu en son gördüğümde eley renkli diş telleri takıyordu. Şimdiyse ablalarına daha çok benzemişti. Hemen hemen benim boyuma yetişmiş, güzel bir genç kız olmuştu. Kendisi büyürken, konuşmasının küçüldüğünü umuyordum.

"Hey..." çocuklarla nasıl konuşulacağını bilmiyordum. DuBauer'den bile zordu. "Ee... selam, Rachel." Yalvarırım Rachel olsun.

"Okuldan çıktıktan sonra annem burada beklememi söyledi. Seni burada bulacağımı duyunca çok sevindim. Burası o kadar sıkıcı ki... Nasıl tüm bunları yapabiliyorsun hayret ediyorum. Hem de bu kadar genç ve güzelken? Üzülmüyor musun? En güzel senelerini harcadığın için? Hala erkek arkadaşın yok mu? Sence bu kariyerin sonunda yalnız ölmek mi var? Annem senin ya da onun gibi olmamı istiyor ama, meh, çok sıkıcı. Drama öğretmenim sahne sanatları konusunda yeteneğimin olduğunu söyledi. Neyse, tek misin?"

Hayır, kendisi gibi konuşması da imkanı varmış gibi büyümüştü. En azından ismini doğru hatırlamıştım.

"Evet," dedim kafeinin içinden sütü ayrıştırmaya ihtiyacım olduğunu düşünürken.

Rachel etrafı dikkatle gözleriyle araştırırken neyi aradığını anlayabilirmişim gibi ben de bakındım. Tozlu ansiklopediler, kendi kendine yazılan sayfalar dışında bir şeyle karşılaşması çok mümkün değildi.

"Yalnız mı kalacağız?"

"Annen uzun süre gelmez."

"Ve?"

"Ve... hamamböcekleriyle göz göze gelmezsen sana yaklaşmazlar. Başka misafirimiz yok."

Suratını asıp yanımdaki sandalyelerden bir tanesine kendini attı. Alışveriş poşetleri de onunla beraber teker teker düştüler. "Hayden Christian'a benzeyen biri yok muydu? Hayır, hatta Alain Delon'un gençliği... Onu burada göreceğimi umarak gelmiştim. Ama sadece sen, hamamböcekleri ve kokuşmuş kitaplar var."

Dik dik suratına baktım. DuBauer'den daha sinir birinin kendi kızı olacağını düşünmemiştim.

"Saydığın isimlerin kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yok."

Rachel gözlerini devirip yerinden tekrar kalktı. Alışveriş poşetlerinin arasında adeta kartonları ezerek yürürken topuklu ayakkabısının sesi kulaklarımın içinde atıyordu. Ayakkabılarıyla hiçbir sorunum yoktu. Bence epey güzellerdi ve ona da yakışıyorlardı. Tek sorun, burasının inanılmaz sessiz ve yankıya müsait bir yer olmasıydı.

Literati // Ravenclaw Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin