O N İ K İ

533 37 271
                                    

Gözlerimi açınca tatlı, şekerli bir şeyle karışık ot kokusunu duydum. Kazanda kaynayan bir şeyler vardı ve midemin üstüne sürülü balçığa benzeyen bir şey sürülmüştü.

Yerimde doğrulmaya çalıştım. Keskin acı yine geri gelince inledim. Göbek deliğimin hemen üstünde derin bir çizik vardı. Neredeyse içinden pembe derim görenecek kadar keskindi. Tekrar bayılacak gibi oldum ama Anderson yerinden kalkıp beni yalamaya başladı.

"Kalkma," dedi bir anda yan odadan gelen Pietro.

Pietro.

Ne?

Ben mideme darbe alırken o kafasına mı almıştı? Belki de ben acıdan tekrar bayılıp hayal görüyordum. Ya da ölmüştüm. Hepsi Pietro'nun gerçekten evimde olmasından daha mantıklı geliyordu.

"Bunu iç," iksir şişesine yeni yapıldığı belli likiti koyarken. Bana vermeden de öne iyice çalkaladı. Gerçekten gözlerinin önünde neredeyse ortadan ikiye ayrılmak üzere olan bir beden gibi durmasaydım ona güvenmeyebilirdim fakat Anderson geceleri gizlice hemşireye dönüşen bir köpek-insan olmadığı sürece tüm bunları yapan Pietro'ydu sonuçta. İksiri içince mide bulandıracak kadar tatlı tadı tuhaf bir şekilde boğazımı yaktı. En azından kazanımda ne kaynadığını biliyordum artık.

Pietro yanına çömüp asasını mideme doğrulttu. Bir şeyler fısıldadı uzunca. O fısıldarken de lila renkli ışığı asasının ucundan çıkıp, üstüme toz halinde düşüyorlardı.

İnkar edemezdim. Kendimi daha iyi hissediyordum. Hala o mide bulandırıcı iz oradaydı. Fakat biri canlı canlı bedenimi doğuruyormuş gibi hissetmiyordum şimdi.

Benim hala aşamadığım gerçek, Pietro'nun evimde olup bana yardım etmesiydi. Düşündüğüm kadar hafif değildi belki yaram ama en fazla beni evime bırakacağını düşünmüştüm. Kalıp yardım edeceğini, hele ki iyileştirme iksirleri hazırlayacağını düşünmemiştim.

Ateşin aydınlattığı odada yüzüne baktım. Karnıma sürmekte olduğu balçığa çok yoğunlaşmıştı. Karnıma dokundukça hem buz gibi parmak uçları, hem de merhemin bıraktığı serinlik beni ürpertiyordu. Dizlerimi bedenimin iki yanına koyup hafifçe doğruldum ki karnımı görebileyim.

"Neden yardım ediyorsun?"

Pietro işi bittikten sonra elini bir peçeteye sildi. Kalınca sargıyı belimin altından geçirip sararken acele etmiyordu. Aşağı bakarken saçları önüne düşüyordu. "Bana lazımsın da ondan. DuBauer'in işi iş değil."

"Ekalis'ten emin değil miyiz?"

"Değiliz. Sen uyurken arşivlediğim defterimi evden getirdim. E. O. kaydı olan birkaç büyücü ve cadı daha buldum."

Evi. Asla kimsenin görmesine izin vermediği, beni sokağın tekinde bekleyip anahtarları alıp döndüğü evi. Tekrar nasıl evime döndüğünü bilmek bile istemiyordum. Şu durumda benim kaynaklarımı kullanmasından ya da tezlerimi çalmasından daha çok korktuğum bir sorun vardı.

"Sabaha kadar hepsini bulamayız. Değil mi? Hepsini büyülemiş olamazsın."

"Elbette hayır. Üstelik bu E. O. bunlardan biri bile olmayabilir. DuBauer'i bulup, takip etmek zorundayım."

Tekrar bedenimin tümünü kanepeye attım. Bir hiç uğruna ortadan ikiye ayrıldığıma inanamıyordum. Acıyla titrek bir nefes aldım. Pietro da yüzünü ekşitti. Burada olmaya bayılmadığını söyleyebilirdim.

"Gidebilirsin. Kendim halledebilirim."

"Neden yaralandığını daha önce söylemedin?"

"Mızmızlandığım için benimle alay edecektin."

Literati // Ravenclaw Where stories live. Discover now