8- Teklifim Hâlâ Geçerli

40.8K 3.8K 2.4K
                                    

Dersin bitişiyle dışarıya bezgince bir nefes bırakıp çantamı kucağıma çektim ve defterimi içine tıkıştırıp ayaklandım. Sıradan çıkarken ve kapıya ilerlerken birkaç kez daha bezginlikle dışarıya nefes vermiş olacaktım ki yanımdaki Gamze, dikkatli bir şekilde suratıma bakıp "Ne oldu?" diye sordu. "Hâlâ ilanına başvuran düzgün bir aday çıkmadı mı?"

"Nerede bende o şans?" Çantamı tek omzuma takarken ben de kafamı Gamze'ye çevirmiştim. Gamze, Kubilay'ın eski sevgilisiydi ve Kubilay bana yazdıktan sonra bunu elbette ki gidip Gamze'ye söylemiştim. Sorun olmadığını söylemişti. Ki gerçekten de beni suçlar bir tavrı yoktu ama ister istemez üzülmüştü ve bu da beni çok üzüyordu.

"Adaylar arasında gerçekten de hiç düzgün biri yok mu?"

"Çok fazla yazan olmadı zaten," dedikten sonra yanaklarımı şişirdim ve merdivenlerden inmeye başladım. "Hepsi dan diye olaya giriyor."

"Sen de onun için oluşturmadın mı o ilanı?"

"Hayır, yazdıkları anda anlaştığımızı düşünüyorlar. Evet, belli şartlar koydum başvuru için ama... Ay, neyse ya. Bu konuyu konuşması bile çok komik." İster istemez güldüm. Sevgililer günü için ilan verdiğimi Gamze'ye ilk söylediğimde kocaman açtığı gözleriyle bana bakakalmış, birkaç saniye konuşamamıştı.

"Peki diyelim ki düzgün bir aday buldun, randevuyu nasıl geçirmeyi planlıyorsun?"

"Önce düzgün bir aday bulayım da randevuyu düşünmesi sonraya kalsın. Böyle giderse sevgililer gününü yine yalnız geçireceğim gibi."

"Yalnız geçirmezsin," dedikten sonra koluma girdi ve gülümseyerek bana baktı. "Çok istersen birbirimize hediye alırız."

Ben de gülümsemiştim. "Onu kesin yapacağız zaten."

Okulun bahçesine çıktığımızda Gamze'yi servisine kadar bıraktım ve yürümeye devam ettim. Tepeden topladığım saçlarım yüzünden başım çatlıyordu. Uzanarak lastik tokamı çıkardım ve kahverengi saçlarımdan elimi geçirerek hafifçe düzelttim.

Tokamı bileğime taktığım esnada birinin bana seslendiğini duymuştum. "Irmak?"

Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Semih'i gördüm.

Ukala gülümsemesi sert yüz hatlarını yumuşatırken siyah saçlarından asi bir tutam alnına düşmüştü. Gri-yeşil gözleri aynı ukalalık pırıltılarıyla yüzümde geziniyordu. Göğsünde bağladığı kollarını çözerek bana doğru ilerlediğinde bedenimi ona çevirdim.

Onun burada olduğunu gecikmeli bir şekilde algıladığımda kaşlarım da çatılmıştı. "Senin ne işin var burada?"

"Sana da merhaba," dedi yalandan gücenmiş gibi yaparak. Ellerini siyah deri ceketinin ceplerine sokarken gözleri kısa süreliğine saçlarımda gezindi. Ne kadar karışık olduklarını düşünmeyi bıraktım ve Semih'in söyleyeceklerine odaklandım. "Bugün Kerem'in doğum günü, unuttun mu?"

Kerem, onun yeğeni, benim de kuzenim oluyordu ve bugün 3 yaşına girecekti. En küçük halamla aramızda 10 yaş vardı, diğer büyüklerime kıyasla bana daha yakın olduğu için aramızdaki ilişki de samimiydi. Abla kardeş gibiydik, bu yüzden çocuğunun doğum gününde orada olmak isterdim.

"Ben unutsam da halam unutturmaz zaten."

Semih, hafifçe gülümseyip konuşmaya devam etti. "Seni götürmeye geldim."

"Evlerinin nerede olduğunu biliyorum."

"Öyle mi?" Semih'in kaşları meydan okumayla havalandı. "Yol ayrımında ne tarafa dönüyorduk? Sağ mı sol mu?"

14 ŞUBAT SENDROMUTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon