34- Gitmeyeceğim, Söz

28.7K 3.6K 1.9K
                                    

Tate McRae - you broke me first

Hava çok güzeldi.

Cihan'ın kütüphaneden çıktığımız an neden "Bu ne soğuk amına koyayım," dediğini bir türlü anlamıyordum. Bence insanın içini açan harika bir hava vardı gökyüzünde. Kara bulutlar çok güzel görünüyordu. Bir de yağmur yağarsa...

Yüzüme damlayan yağmur tanesiyle başımı yukarıya kaldırıp gökyüzüne doğru baktım ve gülümsedim. Hava kesinlikle çok ama çok güzeldi. Biraz daha saçlarım ıslanırsa yaşayacağım baş ağrısının pek bir önemi yoktu. Bugün, güzel bir gündü. Yarın da öyle olacaktı. Her geçen gün daha da güzel.

Mutlulukla gülümseyip ellerimi birbirine çırptığımda yağmurdan kaçmak için aceleyle yürüyen Gamze ve Cihan'ın arkasında kalmıştım. Adımlarımın yavaşladığını fark ettiklerinde Gamze, omzunun üzerinden bana baktı. Ona gülümsedim, başını onaylamazca iki yana sallayıp beni kolumdan tuttuğu gibi sürükledi.

"Hızlı yürü, hızlı." diyerek emir verdiğinde Cihan'ın sırıtarak onu izlediğini fark ettim. Gamze'nin dominantlığından fazlasıyla hoşlanıyordu. Gerçi sadece dominantlığından hoşlanmıyordu. Gamze'den büsbütün hoşlanıyordu. Yeşil gözleri ona bakarken parlıyordu. Ve koyu kahverengi saçları da yağmurdan nasibini alarak ıslandığı için siyah gibi görünüyordu.

Şu an, Semih'e fazlasıyla benziyordu.

Yüreğim, onun özlemiyle sızlarken başımı önüme çevirip başka şeyler düşünmeye çalıştım. Tam o sırada yoldan motosikletli biri geçti. Kafamı çevirip arkasından baktım. Plakayı görene kadar zaman benim için durmuştu. O olmadığını fark ettiğimde omuzlarım çöktü. Zaten Semih olmaması gerekiyordu. Randevudan sonra bir süre görüşmeyecektik. Ama onun beni görmeyeceği bir yerde onu birkaç saniyeliğine görmek istiyordum. Ve bu da çok anlamsızdı. Nitekim bu duyguların anlamlı hiçbir yanı yoktu. Düpedüz delilikti.

Gamze'nin çekelemeleriyle bir kafeden içeriye girdiğimde yüzüme vuran sıcak havayla biraz üşüdüğümü fark ettim. Boş bir yere geçip oturduğumuzda Cihan, telefonunu eline alıp bir süre ekrana baktı. En sonunda ayaklanarak tek elini masaya dayamış, Gamze'ye doğru eğilerek "Ne içersin?" diye sormuştu. Yeşil gözleri bana döndü. "İçersiniz," diyerek düzeltti kendini. "Ne içeceksiniz?"

"Şaşırt bizi, Çiyan." dediğimde yeşil gözleri kısıldı ama Gamze kıkırdadığında dönüp ona baktığı için kötü bakışlarının bir etkisi olmamıştı. Başını hızlıca çevirdiğinden ıslak saçlarından bir tutam gözünün üstüne doğru düştü.

"Kahve al, Irmak da benim gibi içiyor." Gamze, soğuktan kızarmış elini kaldırarak Cihan'ın gözünün üstündeki saç tutamına uzandı. İkisi de donup kalmıştı. Gamze, elini yumruk şekline getirerek geri çektiğinde Cihan, ancak kendine gelmişti. Kafasını onaylarcasına sallayıp sessizce yanımızdan ayrıldı.

"Kahveyi nasıl içtiğini biliyor demek," dedim son heceyi uzata uzata. "Böyle her kütüphane çıkışında kahve içmeye gelir misiniz siz?"

"Bence sen beni sorgulayacağına benim sorularıma cevap ver." Gamze, öne eğilip dirseklerini masaya yasladı. "Sabahın köründe beni uyandırıp kütüphaneye götürdüğün için kafam çok basmadı ama 14 Şubat'ta Semih'le ne yaptın?"

Yemek yedik, elimden ekmek kaptı. Karaokeye gittik, şarkı söylerken gözlerimin içine baktı. Fotoğraf kabinine girdik. Karın altında dans ettik. Buz patenine ve lunaparka gittik. Beraber kahve içtik, simit yedik ve en sonunda da-...

Onu düşünme. Onu düşünme.

"Hı?" dedim aptala yatarak.

"Ne hı? Anlatmayacak mısın kızım aranızda ne olduğunu?"

14 ŞUBAT SENDROMUOnde as histórias ganham vida. Descobre agora