50- Yeni Anlaşma

20.6K 2.6K 1K
                                    

Semih

Sırtımı arkamdaki evin duvarına verip bacağımı öne doğru uzatırken elimi ceketimin cebine atıp orada elime takılan küpeyle oynamaya başladım.

Irmak'la yaptığımız randevu provaları sırasında bu küpeyi ondan gizli gizli, onun için almıştım. Henüz verememiştim de. Aslında vermek için elime tonla fırsat geçmişti ancak bir şekilde nasip olmamıştı.

Irmak'a bakarken dünyayı unuttuğum için bu durum bana pek de tuhaf gelmiyordu açıkçası.

Şimdilerde de sevgililiğimizi askıya aldığımdan küpeyi ona veremiyordum. Belki sınav sonrası verirdim. O kadar uzun zamandır bu küpe benimleydi ki elimden çıktığı takdirde onu arayacağımdan emindim.

Bana her şeyin daha hiçbir şey olduğu o zamanları hatırlatıyordu. Irmak'ın bana uzak, soğuk davrandığı günlerde almıştım bu küpeleri ona. O zamanki ilişkimizde birbirimize hediye verecek kadar yakın değildik. Bunu bilmeme rağmen almıştım ve küpelere her baktığımda Irmak gelmişti aklıma. O yokken onun varlığını yüklediğim, küçücük küpelerdi. Belki de bu yüzden elimden çıkarmam bu kadar uzun sürüyordu.

Cebimdeki küpeyle oynayarak beklemeye devam ederken durakta duran otobüsle sırtımı duvardan çekip doğruldum ve inenleri gözlemeye başladım. Birkaç saniye sonra Irmak'ı görmemle kalbime yine o tanıdık his yayılmıştı.

Yüzü asık, kaşları çatıktı. Kahverengi saçlarını topuz yapmış ancak topuzu yamulmuştu. Ve bunun farkında olduğu için çok huysuzdu.

Onu ısırmak istiyordum. Onu ısırmayı çok özlemiştim. Dikkatini dağıtmamak için ilgi arsızlığımı kontrol etmek çok zordu. Başımı boynuna gömmek, kokusunu içime çekmek, onu doyasıya hissetmek istiyordum.

Gerçekten ilgisiz kalmak çok zordu. Ve bunu tam anlamıyla beceremediğim de açıkça ortadaydı. Ama kimi zaman iradeli duruşumda bozulmaların olmasını kendime çok görmüyordum. Irmak'a dayanmak, dayanmaya çalışmak, benim en büyük sınavımdı.

Onun üstünde olan gözlerim, gri mavi gözleriyle buluştuğunda yüz ifademi ciddi tutmak için fazladan çaba göstermem gerekmişti.

Irmak, çenesini sıkarak bana sinirle baktı. Adımlarını yere gömerek bana yaklaşmaya başladığında kendi kendine korkutucu olduğunu düşünüyor olabilirdi. Benim tek düşündüğümse o sinirliyken suratını sıkıştırmadan nasıl durabileceğimdi.

Adımları tam önümde durduğunda öfkeyle konuştu. "Ciddi olamazsın, Semih!" dedi, biraz yüksek çıkan sesiyle. Elini kolunu sinirle sallamaya başladı. Yüzü kızarmıştı. "İnanamıyorum sana! Abartıyorsun artık, bu kadarına da gerek yoktu!"

Sinirliydi, çünkü evden çıktığımızda motosikletime binmesine izin vermemiştim. Ona buluşacağımız yeri söylemiş, motora atlayıp gitmiştim ve Irmak da otobüse binmeye mecbur kalmıştı.

Abartmış mıydım? Evet. Bunu yapmama gerek var mıydı? Normal şartlar altında, hayır. Ama evimde yaşadığımız o dakikaların etkisi altındaydım. Biraz ileri gitmiştik. Bu kadar hızlı gitmemeliydik. Özellikle de onun için.

Her ne kadar anı başlatan Irmak olsa da onu kucağıma çekip oturtmuşluğum çoktu. Ama sonrasında ipin ucunu kaçırmıştım. Dikkatli olmalıydım. Bir şeyler için hâlâ erkendi ve o an Irmak'tan fiziksel anlamda uzak durmak, aklımı kullanmama yardımcı olmuştu.

"Motosikletime sadece sevgilim binebilir," diyerek açıklama yaptığımda yüzü, mümkünmüş gibi daha da kızarmaya başladı. Sinirden güldü. "Öyle mi?" diye sordu, dudaklarındaki tehlikeli gülümsemeyle. "Öyle olsun. Sen işi bu kadar ileriye götürüyorsan ben de götürüyorum."

14 ŞUBAT SENDROMUOn viuen les histories. Descobreix ara