17- Kırık Kalbin İlk Darbesi

28.5K 3.2K 2.2K
                                    

Göksel - Acıyor

4 yıl önce

Seni seviyorum.

Nihayet yazmayı bitirdiğimde heyecandan titreyen ellerimle kâğıdı kavramış ve yazdığım kısa yazıyı baştan okumuştum.

Buraya uzun şeyler yazıp konuyu dolandırmak, bu esnada da vaktini almak istemiyorum. Upuzun bir yazıyı okumaya üşeneceğini biliyorum. Şahsen ben de yazmaya üşeniyorum. O zaman neden hâlâ konuya girmiyorsun, diye düşünmüş olabilirsin. Çünkü birazdan yazacaklarımı daha önce yalnız başımayken bile sesli bir şekilde dile getirmedim. Hiçbir yere yazmadım. İlk kez sana yazacağım.

Eski moda bir yöntem seçtiğimin farkındayım. Ama en iyi çare buymuş gibi göründü. Hem eskimiş olsa da benim çok özendiğim bir şey aşk mektupları. Biri hislerini bana bu şekilde açsın isterdim açıkçası.

Sen konunun ne olduğunu anladığına göre daha da fazla uzatmadan konuya bodoslama dalacağım.

Seni seviyorum.

Tekrar tekrar okuduktan sonra elimdeki kalemi kâğıda yaklaştırdım, birkaç sefer bir şeyler eklemeyi düşündüğümde bu çabam her seferinde saniyesinde vazgeçmemle sonuçlanmıştı. Yeterince açık bir nottu. Karmaşıklaştırmanın ve uzatmanın bir alemi yoktu. Ama belki...

Bitiş cümlemin sonuna koyduğum noktayı küçük bir hareketle virgüle çevirip onun adını yazdım.

Seni seviyorum, Semih.

Elimdeki kalemi kâğıdın sağ altına götürürken niyetim ismimi yazmaktı. Titreyen ellerim kâğıtta ufak noktalar bırakmama neden olurken içime derin bir nefes çekerek kalemi elimden bıraktım. İsmimi yazmaya cesaretim yoktu.

Kendimi bildim bileli Semih'i seviyordum ve nihayet bu hislerimi dış dünyadaki bir şeye aktarmıştım. Bu notu Semih'e ulaştırmak konusunda kararlıydım. Kararlıydım da... Karşılık alacağıma dair içimde en ufak bir ümit yoktu. Hayalperest yanımın ağzını sıkıca kapattığım için beynimde yalnızca umutsuz âşık Irmak'ın sesi yankılanıyordu.

Evet, karşılık almayacaktım. Bu yüzden ismimi yazmama gerek yoktu. Eğer bu not ilgisini çekerse, eğer onu seven kızı tanımak isterse bunun için bir şeyler yapardı. Belki ben de cesaretimin kalan kısmını o zaman toparlar ve Semih'e hislerimi tam anlamıyla açardım.

Kalemi bir kenara bırakıp kâğıdı dörde katladım ve ince montumun cebine iliştirerek odamdan çıktım. "Irmak, hadi kızım!" diyerek bana bir kez daha acele ettirmeye gelen annem, beni hazır bir şekilde odamın kapısının önünde gördüğünde kendi gözlerinin gördüğünü yok sayarak her zamanki sorusunu sormuştu.

"Hazırlandın mı?"

İşine gelince de gözleri şahin gibi keskindi oysa.

"Hazırım, anne. Gidelim hadi."

Ailecek evden çıkıp arabamıza doğru ilerlerken heyecandan ellerim buz kesmişti. Elimi cebime sokarak oradaki kâğıdı sıkı sıkıya tutarken gerçekten bunu yapacağıma bir türlü inanamıyordum. Bunun için halam ve İlker Abinin düğününü seçmem de mükemmeldi cidden.

Kim bilir, belki bu özel günün büyüsünden biz de nasiplenirdik.

Arabamıza bindiğimde şoför koltuğunun arkasındaki yere iyice yerleşmiş, hayal alemine dalmıştım. Aklımda sadece Semih vardı. 2 gün önce halamın kınasının yapıldığı yerden birkaç dakikalığına soluklanmak için çıktığımda anında göz göze gelişimizi tekrardan zihnimde canlandırdım. Karnım kasılıyor, ellerim heyecandan titriyordu.

14 ŞUBAT SENDROMUTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon