32- Semih'in Her Şeyi Öğrendiği An

27.7K 3.3K 1.7K
                                    

Semih

Evimin kapısına geldiğimde anahtarı öfkeyle deliğe soktum, ilk seferinde deliğe girmeyen anahtara küfrettim. Evin içine girdiğimde koridorun lambasını açık bıraktığımı fark ettim, bir kez daha sövdüm. Ayakkabılarımı çıkarırken bir türlü ayağımdan ayrılmayan ayakkabıların yedi ceddine kadar girdim. Ayakkabılarımı ayakkabılığa fırlattığımda geri düşüp bana iş çıkarmaları ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Ayakkabılığıma bir tekme savurdum.

Sinirden patlamak üzereydim.

"Sikeyim," diye homurdandıktan sonra elimi saçlarımdan geçirmiş, hiç huyum olmamasına rağmen montumu çıkarıp koltuğun üstüne fırlatmıştım.

Olaylar hiç de beklediğim gibi gitmemişti. Aslında her şey planıma göre işliyordu ama son anda bozulmuştu. Gün boyu Irmak'a yakın olmuştum. Konuşmuş, gülmüş, beraber bir sürü şey yapmıştık ve benden hoşlandığına emindim. Bana karşı bir şeyler hissettiğinden emindim.

Bunların hepsinden emindim. Emin olduğum için onu öpmeye kalkmıştım ve Irmak da bana karşılık vermişti. Peki sonra ne olmuştu? Geri çekilerek benim salak kafamın unuttuğu gerçeği aklıma zorla sokmuştu.

Bana, onu öptüğüm için teşekkür etmişti. Randevuyu bitirmek için güzel bir yol olduğunu söylemişti. Unutmuştum. Benden başkasıyla randevuya çıkacağını düşündüğüm günler endişeden kavrulurken, ondan yararlanacaklar korkusuyla tutuşurken Irmak'ın bana verdiği cevabı unutmuştum.

Faydalanmak dediğin bir öpücük çalmasıysa bunu o kadar kötü karşılamam. Hatta güzel bir kapanış bile olabilir.

"Kapanışını da sikeyim," diyerek söylendim. Niyetim kapanış değil, açılış yapmaktı ancak Irmak bana bir kez daha ne olduğumuzu güzelce hatırlatmıştı.

Hiçbir şeydik.

Sadece bir randevuya çıkmıştık ve benim yerimde kim olsa o öpücüğe karşılık verecekti. Çünkü öpüşmeyi mükemmel randevusu için harika bir kapanış olarak görüyordu. Benim bir özelliğim yoktu. Ve bunu düşünmesi dahi beni çıldırtıyordu.

Sinirle kafamı arkaya doğru atıp koltuğa geçirirken bir ağız dolusu daha küfrettim. Kendimi kullanılmış hissediyordum. Kendimi hiçbir özelliği olmayan, tek becerisi kendini kandırmak olan bir aptal gibi hissediyordum. Irmak'ın bana özel bir muamele gösterdiği doğruydu. Ama daha çok terslemek anlamında ayrı bir yerim vardı.

Başta bana asla güvenmiyordu. Bana karşı sürekli temkinliydi, ona zarar verecekmişim gibi davranıyordu. Sanki böyle bir şeyi yapabilirmişim gibi...

Ama bugün yanımda çok rahattı. Bana güvenmeye başladığından emindim. Bana güvenmese, lunaparkta korkup bana sığınmazdı. En başında neden güvensizdi bilmiyordum ama bugün, bana güveniyordu.

Sahi, bu neden böyleydi?

Onun güvensizliğini hak edecek ne yapmıştım? Irmak'ın hayatıma girdiğinden bu yana geçen 10 seneyi düşündüm. Ona hep arkadaşça yaklaşmıştım. Atışmalarımız elbette oluyordu ancak bu, bana olan güvensizliği için yeterli bir sebep değildi. Bana sinir olabilirdi, bunu anlardım. Ama Irmak bana hiç güvenmiyordu. Zerre kadar. Sebebi neydi?

"Neyse ne amına koyayım, uğraşacak değilim." Kaşlarımı çatarak oturduğum yerden kalktım ve sinirli adımlarla odama ilerledim. Dolabımı açıp temiz kıyafetler çıkarırken yere düşürdüğüm kazağımı küfrederek yerden aldım. "Güvenmezse güvenmesin, kendi kaybeder."

Dolabın içinden rastgele bir kazak çektiğimde elime Irmak'ın buradayken giydiği kazağım gelmişti. Hâlihazırda hiç aklımdan çıkmayan Irmak, zihnime öpüştüğümüz anlarla beraber sarsıcı bir giriş yaparken sertçe yutkundum.

14 ŞUBAT SENDROMUWhere stories live. Discover now