Bölüm On İki - Temash Uçurumu

386K 22K 30.2K
                                    

Veeee nihayet 12. Bölüm geldi! ❣️

Bölümün geç kalmasının sebeplerini dizmeyeceğim buraya, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum çünkü. Sadece çok yoğundum ve en uygun olduğum anda yazdım ve yayınladım bunu bilin❣️

Önemli Not: Sulisindunyasi isimli instagram hesabımda Ateşin Oğlu çekilişi var. Bir hafta katılım süresi kaldı, bence bir şansınızı deneyin.

Onun haricinde Cuma günü yine sulisindunyasi isimli instagram hesabımda bir canlı yayın yapacağım. Belki Karanlığın Şehri ile ilgili birkaç spoiler de verebilirim. Bence kaçırmayın ❣️

Eveeet upuzun bir bölüm yazdım, BENİ UZUN YORUMLARINIZDAN, satır arası yorumlarınızdan mahrum etmeyiiiin!

Paragraflarımız boş kalmasın, sizi seviyorum.

Oy ve yorum sınırı: +1000

Mutlu günlerimiz olsun! :)

Bölüm On İki - Temash Uçurumu

''Ne dersin, sence okun kuşu kıstırdığı gibi, kedi de fareyi kıstırır mı?''

Kulağımın derinliklerine doğru yayılan nefes, titreşimlerini ensemden ağrı tüm bedenime yayarken, bedenimde hissettiğim sıcaklığın nedenine bir mana veremiyordum. Kuşun cansız bedeninin gökyüzünden çalılara doğru hızla süzülmesini izledikten sonra ''Bırak beni,'' diyerek, nihayet kendime gelebilmiş gibi parmaklarımı oktan çektim ve geriye doğru bir omuz atıp Alaz'ın güçlü kolları arasından sıyrıldım.

Yanaklarıma hücum eden kırmızı kan hücrelerinin suratımı hangi renge çevirdiğini az çok tahmin edebildiğim için Alaz'a dönmedim ve hızlı hızlı soluyarak ondan birkaç adım ötede, ona sırtım dönük bir vaziyette durmaya devam ettim. Arkamda canlanan bencil ve ukala gülümsemesini anlamak pek de zor değildi.

''Ah, çifte kumrular da buradaymış!'' İşittiğim bu erkek sesinin kime ait olduğunu anlamak amacıyla omuzumun üzerinden arkamı döndüğümde koyu bakışlarım, dün gece yemek masasında gördüğüm ve sonrasında Alaz'ın ablasının eşi olduğunu öğrendiğim kumral adamın parlak, kahverengi gözleriyle buluştu.

Yuvarlak suratında samimiyetten daha çok, dalgacı bulduğum, dişlerinin görünmediği bir gülümseme hakimdi. Avuç içlerini, siyah bir tişört giydiği gövdesinin önünde birleştirmişti. Çatık kaşlarımı düzeltmeden ona bakmaya devam ettiğimde burun kanatlarını genişleterek derin bir nefes aldı ve Alaz'a döndü. ''Bu akşam da burada mısın?''

Alaz, aldığı bu soru karşısında eniştesi konumundaki adama bakmadan hala elinde tuttuğu ok ve yayı havalandırdı. Okun arka tarafını yayın ip şeklindeki kirişine yerleştirdi, işaret ve orta parmağıyla kavradığı okun ucunu kirişle beraber çekti. Kiriş, neredeyse ağzına ve burnunun ucunda değiyordu. ''Demek ki biraz daha yukarıdan tutmak gerekiyormuş,'' diye geçirdim içimden. Üzerinde bir şey olmadığından gözle görülen kolları, kıvrılmasından dolayı kaslarını daha çok belli ederken, kısılan siyah gözlerinden oku atacağını anlamıştım.

''Neden sordun Mirza?'' dedi adının nihayet Mirza olduğunu öğrendiğim kumral adama karşı, gerdiği okunu atmadan hemen önce. ''Yemekleri sen mi hazırlayacaksın?''

Ok fırladığında Mirza'dan bir kahkaha döküldü. Eh, Alaz'ın bu cevabına karşın neredeyse ben de gülecektim. ''Yok canım, kraliyet ailesini zehirlemek gibi bir niyetim yok.'' Ardından gözleri tekrar bana odaklandı. ''Davete sayılı gün kaldı, o zamana kadar burada mı kalacaksınız diye merak ettim.''

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin