Bölüm Otuz İki - Kapan

365K 19.5K 61.3K
                                    




Nihayet bölümü atabiliyorum! Sizden daha mutluyumdur inanın...

On bin kelimelik uzun bir bölüm oldu, keyifle okuyun.

Yeni bölümden atacağım kesitleri okuyabilmek için @sulisindunyasi isimli instagram hesabımı takip edebilirsiniz.

Yeni bölüm için oy hedefimiz: +3000

Yorumsa size bağlı, dilediğiniz kadar yorum yapabilirsiniz, heyecanla okumayı bekleyeceğim.

Yorumsa size bağlı, dilediğiniz kadar yorum yapabilirsiniz, heyecanla okumayı bekleyeceğim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



BÖLÜM  OTUZ İKİ - KAPAN

Eğitim süresi boyunca gerilim dolu beş saat geçirmiştim. Bay Lefter'in teklifini kabul ettiğim andan beri Alaz'dan bana gelecek tepkiyi bekliyordum ancak ne o ağzını açabilmiş ne de ben ona yakın bir yerlerde olabilmiştim. Saatler boyunca ondan ve öldürücü bakışlarından köşe bucak kaçmıştım lakin günün sonunda kaçacak bir yerim kalmamıştı. Arabası eğitim alanının dışında, her zamanki yerinde duruyordu, çalışır vaziyetteydi ve beni bekliyordu. Kalbim ağzımda atıyordu, büyük bir patlama olacağını hissediyordum ve gergindim.

Arabanın ön yolcu kapısının önüne geldiğimde içeri girmeden önce durdum, derin bir nefes alıp sakinleşmeyi denedim. Ben kötü bir şey yapmamıştım, yapmam gerekeni yapmıştım. O da benim yerimde olsa farklı davranmazdı, hem ben hür bir iradeye sahiptim, aldığım kararları kimseye danışmama gerek yoktu. Kendi dünyamda yeterince kural altında yaşamıştım zaten. Bu düşünceyle elimi kapı koluna attım ve içeri girdim. Kapıyı kapattığım an Alaz arabayı son sürat çalıştırdı, sırtım sertçe koltuğa yapıştı, ilk birkaç saniye anın şokunu atamasam da sonrasında hemen emniyet kemeri düğmesine bastım ve kendimi güvence altına aldım. Araba öyle hızlı gidiyordu ki, bir an uçacak sanmıştım. Uçsa, şaşırmazdım.

Gözlerimi Alaz'a çevirip yavaş olmasını söylemek için dudaklarımı araladım, fakat öyle sert duruyordu ki bunu yapamadım aralanan dudaklarımı kapattım ve önüme döndüm.

Arabanın hızı arttıkça etraftaki nesneler buğulanmış, çizgi çizgi bir görünüm almıştı. Neyin var, neyin yok olduğunu göremiyordum. Nereye gittiğimizi de bilmiyordum. Hız midemi bulandırdığında ellerimi karnıma koydum, bulantıyı önlemek için hafifçe yutkundum ve ''Yavaşlar mısın?'' diye sordum. Sesim bitkin çıkmıştı.

Yavaşlamadı, aksine hızı biraz daha arttırdı. Daha ne kadar yükselebilirdi, araç havalanınca mı duracaktı? Sakin kalmak ister gibi soludum ve ''Sana diyorum,'' dedim bir kez daha. ''Yavaşla, lütfen.''

Yine yavaşlamadı ancak onun yerine ani bir fren yaptı, tekerlerden tiz bir çığlık yükseldi, araba kendi etrafında döndü. Dudaklarımdan çıkacak olan aciz çığlığı son anda durdurdum. Emniyet kemerini takmış olmasam kesinlikle araçtan fırlardım, buna en ufak bir şüphem yoktu. Sık nefesler alıyor, göğsü hızla inip kalkıyordu, ben de ondan farksız değildim lakin onun suratında benimkinden daha fena bir hâl vardı. Öfke, tüm uzuvlarını ele geçirmiş gibiydi.

KARANLIĞIN ŞEHRİWhere stories live. Discover now