ⅩⅩ. Bölüm: Ra'nın Saltanat Kayığı

1.5K 169 64
                                    


Jungkook'un yavaşça Taehyung'a yaklaşmasını izlemek keyif vericiydi. Taehyung'un ona kızgın olduğunu söylememin bile gereği yoktu, değil mi? Kendisinden bilmem kaçıncı kez kaçan kişiyi- özellikle de bu sevdiği kişiyse- kaybetmesi ve onun en büyük düşmanıyla çıkagelmesi öfkeden başka neye sebep olurdu, bilemiyordum. Jungkook aptal bir çocuktu ve ne yazık ki onunla arkadaşlığımı kesmem için artık çok geçti.

''Jimin!''

Mino'nun sesini duyduğumda gözlerimi uzaklaşan ikiliden ayırarak bana doğru yürüyen Mino'ya çevirmiştim. Üzerinde altın işlemeli siyah bir zırh vardı. Belindeki kuşağı ve yanlarından sarkan sai bıçaklarıyla oldukça havalı göründüğünü söyleyebilirdim. Diğer tanrı çocuklarına kıyasla altın rengi onun esmer tenine daha çok yakılıyordu. Tabii yirmi birinci yüzyılda böyle giyinen birinin olması komik sayılabilirdi, moda defilesinde olmadığı sürece.

''Ah, merhaba.'' Mino'yu umursamaz ve şakacı olarak tanımlayabilirdim. Çoğu eğlence düşkünü biri gibi görünürdü. Tanıştığımız andan beri hoşuma gitmişse de Jungkook'u Hoseok'tan korumasıyla favori melezim oluvermişti. Ve şimdi karşımdaki neşeden uzak bir Mino vardı. Yine de şikayetçi değildim onunla konuşabildiğim için. Çünkü Yoongi'yle ne kadar geç karşı karşıya gelirsem o kadar iyiydi.

Verdiğim sözün ardından beni öylece Ölüler Diyarı'nda bıraktığı için kızgındım Yoongi'ye. Bir tanrıyla karşılaşma fırsatını yakalayıp onunla çay içmiş olabilirdim ama Taehyung olmasaydı muhtemelen yine başımı belaya sokacak bir anlaşma yapmış olacaktım. Birileriyle anlaşma yapmak ve arada kalmak istemiyordum artık- Özellikle de Mumyalama Tanrısı Anubis ve Yoongi arasında kalmayı. 

''Hekimler Seth'in oğlunun yarasına bakarken biz de biraz konuşalım mı?'' Mino'nun elini belimde hissettiğimde irkilmiştim. Ne zamandan beri bu kadar yakın davranıyordu bu melez bana?

''Seni orada bıraktığı için kızgın olmalısın. Aşk yaşamak için en yanlış tanrı çocuğunu seçtiğin açık, ölümlü arkadaşım.'' Belli belirsiz bir gülümseme ile konuşmaya devam ettiğinde göz ucuyla Yoongi'ye baktığının farkındaydım. Bilerek mi yapıyordu, emin değildim ama gittikçe kararan bakışlarıyla Yoongi'nin iyi bir modda olmadığını söyleyebilirdim. Jungkook'un tişörtüyle sarılmış yarasıyla iyi olabilir miydi, orası şüpheliydi zaten. ''Acaba elini...'' Cümlemi tamamlamama gerek kalmamıştı. Gülerek elini çektiğinde sırtıma hafifçe vurdu, ''Yaptığı büyük bir adilik. Bana kalırsa kıskanmayı hak ediyor ki ben onun için yeterince iyi bir rakip sayılırım.'' Üzerimden çektiği elleriyle kollarını göğsünde birleştirdi iç çekerken. Ne demek istediğini anlamamıştım. Bana dokunduğu için Yoongi kıskanmış olabilirdi ve Mino esmer teni ve güzel görünüşüyle pekala da Yoongi'yle kıyaslanabilirdi. Ama ikimiz arasında hiçbir zaman bu tarz bir şey olmamıştı- Şakası bile nahoş değil miydi?

''Ama babam yüzünden kızgın olmalı. Daha da kızdırmayalım onu.'' 

Etrafımızı saran garip havanın dağılmasıyla rahat bir nefes vermiştim sonunda. Yoongi'nin Anubis'le neden dövüşmek zorunda kaldığını bilmiyordum ve gerçekten merak ediyordum neler olup bittiğini. Ama en merak ettiğim şey beni neden orada bıraktığıydı. Sevdiği insanı öyle bir yerde bırakmasına sebep kadar önemli ne olmuştu?

''Yoongi'nin güzel bir vücudu vardı, en azından asıl formundayken. Yazık oldu doğrusu.''

''Ne demek istiyorsun?''

Elini sallayarak Yoongi'yi işaret etti. ''Sonsuza dek onunla kalacak. Babamın bıraktığı izi iyi bilirim.''

Mino'nun bunu nereden bildiğini sormamın saçma olacağını düşündüğümden başımı sallayarak söylediklerini onaylamakla yetindim. Anubis onun babasıydı, yakın olsun ya da olmasın. Diğer melezler gibi o da babasının görevini üstlenmişti.

Semi-Gods Among Us - YoonminWhere stories live. Discover now