1. Bölüm "Sonu birlikte getirmek"

919 124 451
                                    

Merhabalar. Sonunda ilk bölüm ile buradayım işte. Kalbim küt küt, ellerim titrerken yazmaya başlayacağım satırlar için hem duygusal hem çok heyecanlıyım. Bu uzun bir yolculuk olacak ve bu serüvenimde benimle adımlayacak sizleri görmekten mutluluk duyacağım. Yalnızca tek ricam var: Verilen emeğe saygı diyerek beğenmeniz dahilinde oylarınızı ve yorum arası satırlarınızı görmektir, lütfen.

Ve ön yargı... Ön yargı insanın kendi etrafına ördüğü duvardır. Kendimizi, kendi ellerimizle inşa ettiğimiz karanlıkta bırakmayalım.😊

Heyecanıma ortak olmanız dileği ile keyifli okumalar dilerim. 🎭

..........

"Gülümsemelerin ardındaki karanlık, ona ışık tutulunca açığa çıkar. Bu uğurda bazen gölgesi, bazen yükü olmak gerekir."


Bir keman gıcırtısının tam bir senfoni düzeyinde ilerlediği ortamdan çok uzaktık. Nitekim biz de opera salonunda ya da müzik dinletisinde değildik. Binbir bağırtının birbirine karıştığı ve muhtemelen kimi kazanım hırsından kızaran, kimi kaybetmenin hıncıyla sararan yüzlerin ev sahipliğini yapıyorduk yine.

"Hanımlar beyler, büyük dövüş gecesine hoş geldiniz! Benim adım Taylan ve ben, MMA'nın bu geceki kurucusuyum. Bu muazzam gecede giyotin izlemeye, kol kırmaya, bacak kırmaya, kafa kırmaya hazır mısınız?" İçeride, maçın başlamak üzere olduğunu anons eden adama eş, zaten yetersizmiş gibi çığıran insan sesi had safhaya ulaşmıştı. Üstelik sunduğu, çağrısında bulunurken adeta zevkten dört köşe olduğu davet, ölüm davetiyken...

"Sonraki maç senin, geç kalacaksın." Bir soruluk ve kısa bir cevaplık zaman açığını daha hırslı bir geri dönüşle kapattı.

"Yetişeceğimi biliyorsun." Dudakları, açlığın kıtlığa vurduğu o son gündeymişçesine dudaklarımda geziniyor, ihtiyaçla bir yudum su arıyordu. Elleri ise vücudumda sürekli yer değiştiriyordu.

Dudağımın her köşesine uzanıyor; çenemde, yanağımda arayışına devam ediyordu. Kendini bana bastırırken sanki daha fazla öpebilirmiş gibi boynumdan kavrayıp son yutkunuşuma kadar sömürüyordu. Bana duyduğu azami istek bazen beni korkutup içimde geri çekilme isteği uyandırsa da her zaman yaptığım gibi on, hatta belki de yüz adımına karşı bir adım da ben attım. O ise bu karşılığımın derecesine bakmaksızın hevesle kabul etti ve daha büyük adımlarla o yolu aşıp bana geldi; her zaman olduğu gibi.

"Ah! Ah! Gebereceğim!"

İniltisini boynumda sindirip dişlerini derime geçirirken onun gibi kulağına eğildim ve "Kendini kurtarmak için hâlâ bir şansın var," diye ayartıcı tonda fısıldadım. Şimdi kalbi hızlı atışlarını solda sıfırlamış ve damarlarının kıskacından kurtulmak istercesine göğüs kafesine vuruyordu.

Kulağının altına ufak bir öpücük bırakmam onu dizginleyen her şeyden kurtarmıştı.

Burnu hâlâ burnuma değecek kadar uzaklaşıp "Eğer," dedi. Gözlerinin siyahı artık bambaşka bir renge evrilmişti; ne ateşin kızılı, ne gecenin karası... Bu, ölümü çağıran siyahın tonuydu. Canını hiçe sayan intihar gönüllüsü sesin kararlı tınısıydı.

Orada ne ateş yanıyor ne gün ayıyordu ama Güneş tam tepedeydi.

"Eğer kendimi kurtarmanın yolu senden geçerse söyle," dedi üzerimdeki yeşil elbiseyi ve geri kalan her şeyi ortadan ikiye ayırırken. "Tam böyle bir anda." Beni kucaklayıp havaya, kendi boyuna getirdi ve kibar sayılmayan bir hareketle suyuna kavuştu. "Bu kadar sıcakken..." 

Bunu yaparken, yeminimi harelerimden sunuyorum sana, diyen zift karası gözleri vardı.

"Tam sen bana aitken sonumuzu birlikte getireyim!"

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now