20. Bölüm "İcabına bakılacak bir çift yeşil"

106 11 0
                                    

"-sonra... Sonra ona kaçtıkça ona varıyorum işte."

Pat ya da küt diye yüksek çıkan sesle bir kalkışım vardı, inanılmaz! Ne olduğunu anlamaya kalamadan üstüme çöken heybetli bedenle nefes alamadım. Tabii ki Faris. Kokusu sayesinde kolaylıkla o olduğunu anladım. Saniyelerce endişeyle çarpan kalp atışları göğsümü döverken şu sıralar bana yaklaşanın huy edindiği saçlarımı koklama seremonisine de başlamıştı.

Beni Mete bırakmıştı eve. Ben de istemedim ama konuyla ilgili Artun da gönüllü değildi zaten. İşime geldiği için her ne kadar memnun olmasam da Mete'ye razı gelmiştim. Baştan "yol boyunca konuşursa ya onu ya da kendimi arabadan atacağımı" söyleyerek uyardığım için sessiz kalabilmişti. Zaten araba ufaktan ufaktan beşik gibi sallanmaya başladığı ilk andan itibaren küt diye gittiğim için susmaktan başka şansı da kalmadı ya neyse.

Eve vardığımda kapıyı Hüma açmıştı. Bir yığın soru ve ilgili tavır sergilemesini izleyip endişeden deliye döndüklerini, her yerde beni aradıklarını dinledikten sonra odama geçerek yatağa uzanmış ve dakika geçmeden tekrar uyuya kalmıştım. Bu kadar uyumam normal miydi bilmiyorum ama ölüm kadar dingin bir gevşemedeydim. Her yanımdan yüzlerce sorun akıyorken böylesine sakin olmama başka benzetme uyduramazdım.

Gözlerimi yumarken genzime dolan siyah orkide ve sonrasında sedir - amber karışımı kokuyu son notasına kadar duyumsamış olsam da hâlâ Artun'un kıyafetleriyle durduğumu, Faris'in beni koklamasıyla ancak idrak edebildim ama artık her şey için çok geçti. Zira o aralar çoktan siyah orkide tarlasında sırt üstü uyuyakalmıştım.

Uzaklaşıp kaygıyla yüzümü ve bedenimi kontrol ettikten sonra adımı acı çeker gibi fısıldayıp tekrar sarılan adamın yakışıklı yüzü güzelliğini hâlâ korusa da kömür karası saçları aynı renk sakallarına karışmış, göz altları morarmış, gözlerinin feri sönmüştü. Haftalardır yemek yemiyor, uyumuyor hatta yaşamamış gibi duruyordu. Öyle ki çoğu kez beni hayal kırıklığına uğratmış olmasına rağmen onu geri çeviremeyip sarıldığımda kilo kaybettiğini bile kolaylıkla anlayabildim.

Sarılmam teşvik etmiş olacak ki sarılışını sıkılaştırdı. Kemiklerimi birbirine geçirmek istercesine kabaca sarılsa da sanırım canımı yakmak istemediği için tüm gücünü kullanmıyordu ama yine de kemiklerim birbirine geçmişti. Sonuçta onun toleransı da ancak bu kadar iş görürdü.

"Özür dilerim. Özür dilerim. Erçin özür dilerim." Onu tehdit etmek için kaçırıldığımdan haliyle kendini suçluyordu. Suçlamalıydı da! Yüzümü avuçlayıp "Sebep olduğum şey için çok özür dilerim. Geç kaldığım için çok özür dilerim," dedi. Beni öperek telafi etmek ister gibi bakıyor ama cesaret edemiyordu.

"Faris, ben iyiyim." Siyah gözlerine yoğun bir hüzün çöktü.

"Bir şey yapmadılar değil mi?" Başımı iki yana salladım. "Nasıl kurtuldun? Bizi çok aramışlar ama dönüş yaptığımızda cevap alamadık." Muhtemelen onlar geri dönüş yaparken Artun vesilesiyle morg kabinlerinin soğukluk derecesini ayarlıyorlardı.

İnceldiği yerden kopsun. "Artun kurtardı," dediğim anda yüzüne soğuk su çarpmışım gibi irkilerek geri çekildi. "Gelip o kurtardı." İlk idraki atlattıktan sonra doğru duyup duymadığını sorguladı. Hami'ye döndüğümde şaşırmışa benzemiyordu. Görüyorum ki bu bilgiden zaten haberdardı. Hatta muhtemelen gece onun evinde kaldığımı da öğrenmişti. Faris'e söylememiş olması ilginç.

"Ne alaka?" Ayağa kalkıp adeta parmaklarını gözlerine sokarak bir süre sakinleşmeye çalışsa da bir anda tekrar bana yaklaştı ve "Siktir! Ne alaka Erçin?! Artun... Siktiğimin piçi ne alaka?" diyerek bağırmaya başladı.

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now