11. Bölüm "Algısal gizler"

175 51 151
                                    

"Hissin gözü kördü, grisi yoktu; ya siyah ya beyaz... O yüzden kıranı ve onaranı ayırt edemedi."

Yabancısı olduğum kimi duygular olur, ne bileyim tanımadığım çoğu insan olabilir, bir şekilde karakteri ya da simgeyi özümseyebilirim.

Daha derinlere inip ölü ruhların kol gezdiği sabahın bu saatinde onları bile ağırlayabilirdim. Belki aklımı bir parça kaybetmeme sebep olurlardı ama sonra geçerdi herhalde. Geçmese de sorun etmezdim. En kötü beni de alır giderlerdi, nedir yani?

Ama bu çok fazla!

Bana, neyi asla düşünmezsin diye sorulsa istisnasız sabahın bu saatinde onu kapımda görmeyi derdim.

"Takriben ne zaman başlarsın konuşmaya?" Dün gecenin izleri tıpkı Faris'te olduğu gibi onda da hayli fazlaydı. Patlayan dudağı ve kaşı, şişen ve moraran gözü, yara morlukları, çürükleri... İkisi de ölümüne dövüşmüş, ölümüne yara almıştı.

"Aslında seni bekliyorum. Neden geldiğimi kapıda zaten söylemiştim." Yanağımı sıvazlayıp gözlerimi öyle mi der gibi açtım ve alık alık yüzüne baktım. Bu, tamamen orijinal bir doğaçlamaydı, cidden şaşırmıştım.

Hiç iyi değilim!

Karşısında tam bir aptal gibi öylece duruyordum. Dahası büstiyer ve şortlaydım. Onun bunu umursadığı yoktu, benim de öyle ama ben yine de kendime gelme molası olarak üzerimi değiştirip, döneceğimi bahane ederek odama geçtim ve dediğimi doğrulamak mahiyetinde acele etmeden bir şeyler seçip geçirdim üstüme ve banyoda yüzüme su çarpıp saçlarımı da topladıktan sonra tekrar salona döndüm.

Bıraktığım yerde oturuyordu. Bakışlarını kaldırıp önce yüzümde sonra da bedenimde gezindi. Kısa bir süre sonra kaşları çatıldı. Az evvelki gece takımımın vişne çürüğü rengini giymişsem ne olmuş yani? Belki terlemiştim, belki sıkılmıştım. Neyse ne, sonuçta değişmiştim.

"Evet, şu soru!" En azından konuşacak kadar toparlanmıştım. Hem uykum açılmıştı artık hem de zihinen daha iyiydim. "Hâlâ neden geldiğini anlayabilmiş değilim."

"Adımı nereden biliyorsun? Beni nereden tanıyorsun? En önemlisi ne kadar tanıyorsun?" Histerik bir hareketle dudağımın sağ köşesini kıvırınca sol kaşı havalandı. Hoşlanmaması umurumda değildi!

"Velev ki seni tanıyorum; hatta hakkında her şeyi biliyorum. Ancak..." Ayak ayak üstüne atmadan önce sehpanın üzerinden sigara paketime uzanarak içinden bir dal alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. "Bunu neden sana anlatayım?"

"Bak bu daha önemli bir konu," dedi bacaklarını açıp ellerini ortada birleştirerek. "Benim hakkımda bildiklerini neden bana anlatmayasın ki?" Gözlerinin yeşilleri şüpheci bir araştırmayla yüzümde dolaşmaya başladı.

"Neden yapayım?"

"Neden yapmayasın?" Benimle dalga geçmiyordu ama yine de tasvir edemeyeceğim bir kayıtsızlığa bürünmesini kendimce açıklayamıyorum.

"Bak!" dedim ve bir kez daha içime çektiğim dumanı pencereye doğru üfledim. Sahi ne zaman başlamıştım sigaraya? On sekiz miydim? On dokuz mu? Yoksa Artun'un şerefsizliğinden sonra mıydı? Muhtemelen öncesiydi. Sonuçta hiçbir zaman tamamen mutlu bir insan olarak yaşamamıştım. O halde neden kendime yanlış bir arkadaş seçmek için beklemiş olayım ki?

"Neden burada olduğunu bilmiyorum, hakkında bir şey bildiğim de yok! Bu kanıya nereden vardın onu da anlayabilmiş değilim. Zaten sırf adını biliyor diye herhangi birinin kapısına sabahın bu saatinde neden daya..." Gözlerim kısıldı.

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now