18. Bölüm "Cehennemin kalbi"

194 51 183
                                    

"Birine dokunmaya alıştığınızda onun bedeninde en az kendinizinki kadar özgür olmak istersiniz. Ve birine alıştığınızda tamamı ile ondan ibaret oluverirsiniz."

Beni araştıran gencin "Abi, seninle ilgili bulabildiğim ve ilginç diyebileceğin tek şey son zamanlardaki tüm kamera kayıtlarında görünen kadın ve tuhaf bir şekilde onun da gittiğin her yerde olması," dediğinde ima ettiği şeyin tesiriyle kendimi önce kanlı biten bir maçın ortasında sonra da Erçin'in kapısında bulmuştum.

Kamera kayıtlarındaki kadın oydu. O kayıtları ben de izledim. Son aylarda neredeyse gittiğim tüm salonlarda o da vardı. Eğer ilahi bir tesadüf değilse beni takip etmişti. Ringe çıkmamın sebebi ona gitmemek içindi zaten. Sebepsiz yere onunla karşılaşmaktan dahası göz göze gelmekten hoşlanmıyordum.

Birçok şeyi anlatan o simsiyah gözlere bakıp da yine de hiçbir şeyi anlamamak sinirlerimi bozuyordu. Bu kadına karşı neden bu kadar öfke duyduğum ya da neden ona öfke duymakla ilgilendiğim de başka bir soru işaretiydi. 

Ona gitmemek için çıktığım ringin ilk raundunu bile bitiremeden oraya çıktığıma bin pişman olmuştum. Ona gidip neden diye sormak için tutuşuyordum ve ona gitmemi geciktirdiği için rakibimi de maç bitene kadar tutuşturdum. Ben de yara almıştım ama buna izin verdiğim için almıştım. Hem bahaneye hem de hırsımın bir nebze dinmesine yardımcı olacak bir şeylere ihtiyacım vardı ama rakibim maç bittiğinde yarı ölü halde sedyeyle taşınıyordu.

Kapıyı uyku mahmurluğu, dağınık görüntüsüyle açtığında beklediğim hali bu değildi ve onun beklediği de ben değildim muhtemelen. Tepkilerine, şaşkınlıklarına rağmen vurdumduymazlıkla içeri geçip pansumanımı yapmasını bekledim. Onu tanımıyordum ama gördüğüm kadarıyla ketumdu ve ancak canı isterse sorularını yanıtlıyordu. Yani üzerine giderek doğrudan sormak yerine daha kestirme bir yola başvurup bahaneler üretmekte karar kıldım.

Pansumanı yaparken bana hiç acımadı. Canımın acıdığını inkar edemezdim ama bünyem hissizliğe o kadar alışmıştı ki yarama ne kadar bastırırsa bastırsın en ufak bir hareketlilik göstermedim, ta ki parmağı kirpiğime çarpana kadar. O da refleks bir tepkiydi. Sonrasında çenemden tutup başımı çevirmesini beklemiyordum tabii.

"Ne o, bu kez kıyamıyor gibisin?"

Dudağıma geçip de aynı kabalığı göstermediğini görünce konuşmadan duramamıştım. Şaşkınlıkla kafasını kaldırıp onu izlediğimi ve ne yaptığını idrak ettiğinde önce gözleri irileşti sonda da hızlıca yüzündeki acıma ifadesini sildi.

Alayla "Gözlerimden nefret ettiğini sanıyordum?" dediğinde bunun doğruluğundan ya da nedenlerinden ben de emin değildim. Bildiğim tek şey siyahtan hoşlanmadığımdı ve bunu ona da söyledim. İlkin durağanlık yaşasa da takibinde sıkıntıyla ağır ağır yutkunuşu gözümden kaçmadı.

"Neden yutkunuyorsun?" Bunu soran kişi ve tonun sahibi ben değilmişim gibi garip bir uzaklık hissettim kendime.

"Birçok yararlı fonksiyonu olduğu için biz insanlar düzenli aralıklarla tükürüğümüzü yutarız, siz ruhsuzlar öyle yapmaz mı? Aslında oldukça komplike bir reflekstir." İrice açtığı gözleri eşliğinde beklemediğim bu çıkışı sayesinde dudaklarımın yanlarına doğru çekilmesine son anda engel oldum.

"Kastettiğim bu mu sence? Bilirsin, öfkelendiğimizde veya heyecanlandığımızda gergin ve ağır gerçekleşir o komplike refleks." Gözlerim kısıldı. "Neden ağır ağır yutkunuyorsun?" Durum anlattığımın aksine daha hafif biçimde gelişse de büyük bir yargı hatası sayılmazdı.

Söylediklerim hoşuna gitmemiş olacak ki avuçları arasında sıktığı pamuğu fırlatıp hiç düşünmeden parmağını dudağımdaki yaraya bastırdı. O an teninin sıcaklığı ve beklemediğim bu hareket karşısında deyim yerindeyse dumur oldum. Kendi de aynı bakıştaydı. Yani kendi bile yaptığına şaşırmıştı ama benden hızlı atlattı. Daha kötüsü dudağında oluşan sinsi gülümsemenin ardından gelecek olanı bilseydim asla o lanet soruyu sormazdım.

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now