9. Bölüm. "Olacağa ilk adım"

281 73 322
                                    

"Kalbin diyorum... Şeytan aldı götürdü ve daha da gören olmadı."

Terk edilmiş bir şehrin ortasındayken başını ne yöne çevirirsen çevir sağın sessizlik, solun rüzgarın hafif akseden uğultusudur.

Belki onu sen istersin. Yalnız ama huzurlu, yalnız ama tasasız, yalnız ama yalnız...

Bizim evde boydan bir ayna vardı, hatırlıyorum. Henüz yaşım on iki veya on üçken o aynanın karşısına geçer uzun uzun bakardım kendime. Siyah saçlarımın, siyah gözlerimin arasında ufak bir ışık huzmesi değildi aradığım. Bakındığım yalnızlığımdı.

Bazen elimi uzatıp aynadaki yansımama dokunurdum. Sanırım kendimi çoğaltmanın ya da sarmalamanın yollarını arıyordum. Sonra o ayna kırıldı. Kırılıp yüzlerce parçalara ayrıldı ve çoğalmanın aslında nasıl bir şey olduğunu gösterdi bana.

Al, sen istedin ve işte bu haldesin, dedi.

Sonra o çöpe, ben de yalnızlığıma işte...

"Seni dinliyorum, neden?" Nefretimin dolaylarında gezinen ve tiksinti açığımı ortaya çıkaran bir duygu beni ele almışken sakinliğimi korumakta ciddi anlamda zorlanıyordum. "Neden girdin evime? Nasıl girdin? Ve en önemlisi! Bana ait olan o şeyi neden aldın?"

"Hesap mı soruyorsun sen bana?"

Ufak bir kahkaha atmam ve onu bıçak gibi yarıda kesmem aynı anda gelişirken "Evet, tam da öyle yapıyorum! Gergin sinirlerim ince bir ip misali kopmadan evvel konuşmaya başlasan iyi edersin!" dedim uyararak.

"Yoksa ne yaparsın?" Yavaş yavaş ayağa kalkıp yanıma yürüdü ve aşağılayıcı bir bakışla dudağının sağ tarafını yanağına doğru çekti. "O serseri bozuntusu sevgiline mi şikayet edersin? Ya da belki peşinden ayrılmayan yarmaya edersin? Zaten ancak onlara edebilirsin değil mi? Sonuçta onlardan başka kimin var ki?"

İç yanağımı ısırıp dört parmağımı pantolonumun cebine koyarken iki adım geri gittim. Dudağımda ise öyle bir sırıtma vardı ki uzaktan görenler hayatımdaki en muazzam iltifatı almışım sanabilirdi.

"Biliyor musun kelimeler de nefes alıyormuş."

"Ne?" derken alnı anlamsızlıkla kırışmıştı.

"Seni diyorum, tanıdıkça daha iyi anladım kelimelerin de canı olduğunu." Boş boş bakmaya devam etmesiyle merakını gidermek adına "Kelimeler canlı olmasaydı söylediklerinin nereye dokunacağını bilecek kadar zeki, konunun nereye varacağının farkında oldukları halde umursamaz, benden alacağı cevapları bildikleri halde arsız olmazlardı. Hele ki bu kadar gaddar... Asla olmazlardı!" dedim ve tekrar ona yaklaştım.

"Ne var ki ben, soluk alan sözlerini boğmayı çok önce öğrendim anne!" Asla benimkine benzemeyen ela gözleri başta şaşırmaya yakın büyüse de ağzımda eğreti duran "anne" lafını duyar duymaz öfkeye dönüştü.

"Sakın bir daha..."

"Sakın bir daha ne? Anne mi demeyeyim? Sana kötü bir haberim var o halde: Çünkü bundan tam yirmi dört yıl önce beni doğurarak bu konunun seçim hakkını ikimizin elinden de almış oldun."

"Bana bak!" diyerek söze başlamıştı ki ona izin vermeden "Oradan bakılınca bundan memnunmuşum gibi mi duruyorum? Hayır! Hiçbir zaman olmadım! Ha, madem bu konu hoşuna gitmedi, öyleyse asıl meselemize geçelim Aylan Hanım," diyerek kahve tonlarındaki berjere geçip rahat bir pozisyon aldım.

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now