12. Bölüm "Gün gelir, kin ağarır"

144 47 150
                                    


İntikamın soğuğu sıcağı olmaz! Sabırlısı olur. Sabredip sıranın kendisine gelmesine bekleyeni olur."



Sabrın sabrı var!

Evet, şu günlerde sabrın da sabrı olduğunu, aksi halde üzerine vazife olana onun bile katlanamayacağını öğrendim. Üstelik bunu, ilk elden tecrübe ederek öğrendim. Zira sabrın dili yoktu ama sesi, vicdan azabı gibi günlerdir kulaklarımda çınlıyor: Yardım edin, kurtarın beni, diyor; yakarıp, feryatlar koparıyor, hatta önümde diz çökmüş yalvarıyor.

Onu bir şekilde ben kurtarırım, peki ya beni kim kurtaracak?

"Erçin, bu seninle ilgili değil. Biliyorsun."

"Yirmi dört yıllık hayatım boyunca kendimi hiç bu kadar pis, pasaklı, hatta iğrenç hissetmedim." Başını öyle olmadığımı anlatmaya çalışır gibi iki yana salladı. "Nasıl yaşamışım diye soruyorum kendime. Eğer benimki temizlikse bu adamınki ne diye kıyaslıyor ve binde sıfır bir açıklıkla kaybediyorum Faris!" İsmini artık çığlık atarak söylemem Allah'ın emriydi.

Yeniden söze başlayacağım sıra gözümün önünde yere düşüp bilmem kaç parçaya ayrılan mor fil biblomla organlarım büzüştü, nefesim sıkılaştı. Tabii karşımdaki iki dangozun da çekimser olarak yüzlerinde ufak tefek mimikler oluşmaya başladı.

Kendimi tuttum, tuttum ve tuttum. Gözlerimi yumdum. İçimden ona kadar saydım. İşe yaramayınca bir kez daha saydım. İkincisinde de işe yaramayınca yüze kadar saydım. Parmaklarımı kırtlattım, boynumu gerdirdim. Gözlerimi açtım ve utana sıkıla küçük bir çocuk gibi karşımda gülümsemeye çalışan adama baktım.

Pencereye koştum, açtım ve avazım çıktığı kadar bağırdım. "Faris! Seni yaralayan o şerefsizin gelmişini geçmişini si..." Ufak bir es verdim. "Gelmişini geçmişini sileyim!" Sokaktan geçen insanların meraklı, sorgular bakışları umurumda değildi.

Filimi kırmıştı!

Benim mor filimi kırmıştı!

"Ben... Ben, özür dilerim Erçin Hanım." Halimi gören ve bunu doğal olarak kırdığı mor filime bağlayan genç kız mahcubiyet ve korkuyla konuşsa da onun için üzüntü duyamadım. Başka bir konu olsa daha anlayışlı olabilirdim ama fillerim ve kokularım olmazdı! Kahretsin! Bu iki konuda asla esneklik gösteremiyordum.

Evimin her yerinde irili ufaklı, değişik tarzda bir sürü fil vardı ve onların hepsi mordu. Filleri severdim ama en çok mor renkli, kendi fillerimi severdim. Tabii bunun reelde mümkün olmadığını biliyorum ama ben görmüştüm. Henüz küçük bir çocukken görmüş ve üzücü bir şekilde o oyuncak mor file bağlanmıştım işte.

"Sorun yok, siz işinize dönebilirsiniz." Sorun yok muydu gerkeçten?

"Bu kelaynağı da ruh hastası abisiyle beraber başıma bela ettikleri için soylarını iki katı sileyim!"

"Ya Faris!" Perişan halde ona yöneldim ve derdimin büyüklüğünü vurgulamak istercesine dizlerimi dövdüm. "Ben bu kadar mı pasaklıyım Allah aşkına? Darılmayacağım, kendimi kötü de hissetmeyeceğim." Bir kez daha mahcubiyetle kafasını iki yana sallarsa o kafasını koparacaktım! Çok geçmeden yaptı ama! "Cidden bak, söyle öyleysem söz, şu derimi var ya..." dedim kolumun etini çekiştirip ona göstererek. "Sıyırıp çamaşır suyuna basacağım."

"Özür dilerim, seni biraz zorladığımın..."

"Biraz mı?" Sinek kovar gibi elini havada salladı. Hangi aklını kaybetmiş sinek safi kimyasalla dezenfekte edilmiş bu eve girmeye cesaret edebilirdi ki? Tabii intihar etmek istemiyorsa... "İki gün önce gidip kurutma makinası aldım ya ben; üstelik hiç de sevmem! Sırf sen çamaşırlarımdan uzak dur diye! Neymiş efendim, mandalların renkleri çamaşırları dizdiğim ipin sırasına göre farklı olamazmış." Burada içimdeki ezici öfkeyi açığa çıkarmak istercesine elimi kolumu orantısız bir savurganlıkla ona doğru salladım.

AYNADAKİ SARKAÇ (+18)Where stories live. Discover now