Bölüm 3 - Kaza

29 7 2
                                    

Hayat bizi hazırlıksız yakalamayı sever. En anlamsız gözüken şeyler bile büyük anlamlar taşıyabilir. Sadece bunu anlamak için zaman gerekir. Bazen gerçek sandıklarımızın altında çok başka şeyler yatabilir. Bu da hayatın bize oynadığı bir oyundur.

Ve ben... Açelya Taşkıran. Her şeyde bir anlam aramaya çalışıyorum. Ne kadar istesem de geçmişi hatırlayacağıma dair umudumu kaybedemiyorum. Belki de hayat bana göstermeye çalışıyordur ama ben anlamıyorumdur. Belki de anlamak istemiyorumdur. Her şey gözlerimin önündedir ama ben göremiyorumdur...

"Açelya nereye daldın gittin öyle" dedi Emel teyze. Gece gördüğüm kabusu aklımdan çıkaramıyordum. Sürekli zihnimi meşgul ediyordu. Tek istediğim sadece bir kabustan ibaret olmasıydı.

"Açelya" bu sefer seslenen Yalçın'dı.

"efendim" diye cevap verdim bakışlarımı zorlukla daldığım yerden çekerek.

"iyi misin kuzum? Tabağına hiç dokunmamışsın." dedi Emel teyze endişeyle.

"Bir şeyim yok endişelenme teyzem. Sadece gece uyuyamadım da biraz." o kabusu gördükten sonra korkuyla uyanmıştım ve uyandığımda yanağım ıslaktı. Ağlamıştım. O küçük kız beni çok etkilemişti. Sonra da geri uyuyamamıştım. Çünkü gözümü kapattığım an o sahne gözümün önüne geliyordu.

Yalçın iştahla kahvaltısını yapıyordu. Benim iştahım yoktu. Ama en sonunda Emek teyzenin bakışların daha fazla maruz kalmamak için zorlukla bir şeyler atıştırdım.

Kahvaltıdan sonra Yalçın motoruna binip evden çıktı. Evet, motoru vardı ve ben bunu öğreneli çok olmamıştı. Nasıl daha önce far etmedim bende anlamadım.

O gittikten sonra bende Emel teyzeye mutfak konusunda yardım ettim. Bugün canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Yalçın olmadığı için gönül rahatlığıyla hamağa uzanıp müzik dinleyebilirdim ama onu bile canım istemiyordu.

En sonunda işlerimi bitirip bahçeye, evden gidebildiğim en uzak yere, çıktım. Sandalyelerden birini çekip oturdum ve başımı masaya koydum. Yüzüm dış kapı tarafına dönüktü. Etrafı öylece izlemeye başladım.

Birkaç dakika içerisinde dış kapı açıldı. Babam gelmişti. Arabadan yavaşça indi. Bakışları beni bulduğunda gülümsedi ve bana doğru yürümeye başladı. Başımı masadan kaldırıp oturuşumu dikleştirdim. Bende ona gülümsedim. Emir genelde akşamları geliyordu ama babam en fazla haftada bir ya da ayda bir geliyordu.

En sonunda yanıma ulaştığında ayağa kalktım. Sarıldı, bende onun sarılışına karşılık verdim. Bana karşı hep şefkatliydi, öz kızı gibi davranıyordu. Belki de kızını kaybetmiş bir baba olduğu içindi. Emir'e karşı biraz daha katıydı. Eğer biraz sevgisini gösterip ona karşı yumuşarsa, Emir'in onun sözlerini dinlemeyeceğini, şirket için yeterli olmaya çalışmayacağını düşünüyordu.

Kısa süreli sarılmanın ardından karşımdaki sandalyeye geçti o da.

"nasılsın güzel kızım?" dedi yeşile çalan ela gözleriyle bana bakarak.

"Ben iyiyim, asıl seni sormalı." bazı geceler gördüğüm kabusları ve evden çıkamadığımı saymazsak evet, iyiydim.

" Bende iyiyim." kısa süre bir şey düşünür gibi oldu ve devam etti.

"peki Emir?" diye sordu sormaya çekiniyor gibi. Zaten bunu bana sorması pek de mantıklı değildi. Şirkette görüşmüyorlar mıydı?

" Neden ona sormuyorsun? O bunu benden daha iyi bilmez mi? Ayrıca siz zaten şirkette sürekli görmüyor musunuz birbirinizi?" Dedim. Sessiz kaldı.

GEÇMİŞE GÖMÜLÜWhere stories live. Discover now