Bölüm 7- Sessiz Prenses

20 5 1
                                    

 İnsanlar kar taneleri gibiydi. Hepsi birbirinden farklıydı. Her kar tanesinin yer yüzüne inme süresi farklıydı. Tıpkı insanların yaşam süresi gibi...Bazıları hızlı düşer, çabuk buluşurdu toprakla... Bazıları yavaşça iner, uzun süre uçuşurdu rüzgarda. Ve Duru... O, hızla toprağa düşen kar tanesi gibiydi. On senelik yaşayan ruhu belki de on saniye bile sürmeden terk etmişti bedenini...

Duru'nun ölümünün üzerinden bir hafta geçmişti. Soğuk toprağın üstü beyaza bürünmüş, daha da soğuk olmuştu. Küçücük bedeni bu soğuğa nasıl dayanabilirdi ki...

Hüma o günden beri evden hiç çıkmamış, işten ayrılmıştı. Gözlerinin ışığı sönmüştü. Sadece bedenen yaşıyor ama ruhu ölmüş gibiydi. Her gün onu ziyarete gitmiştik. Omuzları çökmüştü, konuşmuyordu. Sadece ağlıyordu. Annesi hala hasta yatıyordu. Duru'nun durumu onu daha da mahvetmişti.

Yine kendimi deniz kenarında bulmuştum. Soğuk havaya rağmen burada olmak bana iyi geliyordu. Bir banka oturmuş, öylece bulutlarla süslenmiş denizi seyrediyordum. Burnumu çektim, üşümüştüm. Üzerimde siyah montum ve altımda siyah bir pantolon vardı.

Birkaç dakika sonra birinin yaklaştığını hissettim. Her kara bastığında çıkan sesi duydum. Yüzümü o yöne çevirdim. Kirli sakallı orta yaşlarda bir adam bana bakıp gülümsüyordu.

"merhaba, eğer rahatsız olmayacaksanız, buraya oturabilir miyim?" dedi bankım yanımda kalan boş yerini göstererek. Başımı salladım onaylarcasına ve tekrar denize döndüm bakışlarımı.

"Ne garip değil mi?" dedi o da denize bakarak.

"Dalgalar o kadar şiddetli ki, sanki denizin tehlikesini hatırlatmak istiyor gibi... ama yine de ona baktığımızda huzurlu hissediyoruz, birçok canı almamış gibi..." dedi iç çekerek. Hiçbir şey söylemedim. Söylediklerini anlamaya çalışıyordum.

"aşk acısı mı yoksa geçmişin bıraktığı bir yara mı?" dedi bana dönerek. Nasıl göründüğümü bilmiyordum. Bu sefer bende ona döndüm.

"gerçekler... sadece hayatın benden sır gibi sakladığı gerçekler..."dedim.

"geçmişini unutmuş ve canını yakacak bir şey öğrenmiş gibisin." dedi. Söyledikleriyle kaşlarım havalandı. Bunu nereden bilmişti ki?

"Bunu nasıl bildiniz?" dedim şaşkınlığımı gizlemeyerek.

"Sadece tahmindi ve tepkine bakılırsa doğru" deyip gülümsedi. Söylediğim tek bir şeyden tahmin edilebilir miydi gerçekten? Çok garipti.

"kusura bakmayın kendimi tanıtmadım. Adım Orhan." dedi sağ elini uzatarak.

"Açelya" dedim bende elini sıkarak. Sıktığım elini bırakıp tekrar arkama yaslandım ve denizi seyretmeye devam ettim.

"sizi bir yerde görmüş olabilir miyim?" diye sordum. Siması tanıdık gelmişti.

"hmm, bilmem ama ben sizi ilk defa görüyorum" dedi o da denizin sert dalgalarını seyrediyordu. Gerçi hiç dışarı çıkamamışken nasıl görmüş olabilirdim ki...

Birkaç dakika sonra bir el omzuma dokundu. Arkamı döndüm. Gelen Yalçın'dı.

"Açelya hadi gidelim." dedi. Bakışları adamın üstündeydi. Ayağa kalktım.

"iyi günler" dedim adama ve o da bana aynı şekilde karşılık verince arkamı dönüp ayrıldım oradan. Yalçın'la birlikte arabaya bindik. Arabayı çalıştırmadan bana döndü. Başını sağ eline yaslayıp sağ dirseğini koltuğun başlığına yakın bir kısma dayadı.

"o adam kimdi?" diye sordu gözlerini benimkilerden ayırmadan. Gülümsedim.

"bilmem öylesine oturdu yanıma" dedim.

GEÇMİŞE GÖMÜLÜWhere stories live. Discover now