Bölüm 10- İtiraf ?

13 4 0
                                    

Küçük kız çocuğunun hayatta kalma çabası son bulmuştu. O ölümü kurtuluş olarak görmüştü... unuttuğum, anılarımda saklı kız kardeşim, yıldız olma umuduyla içindeki minik ruhunun kilidini açıp, özgür bırakmayı seçmişti.

Yıllar öncesine ait bu mektup yalan olamaz mıydı? Öyle olmasını çok isterdim... Küçücük bir kız çocuğunun intihar etmesine neden olmuştu yaşadıkları... Kardeştik. Aynı hayatı yaşamıştık ama ben her şeyi unutup yaşamaya devam ediyordum. Onu bile unutmuş olmam, şu an yanımda olmasa bile ona karşı yapmış olduğum bir haksızlık değil miydi?

Ne annem ne de kardeşim hayattaydı... Babam da asla tanımak istemeyeceğim bir adamdı.

Gözyaşlarıma hıçkırıklarım da eşlik ediyor, yanağımdan akan damlalar kağıdı ıslatıyordu. Tekrar tekrar okuyordum hafif silinmiş yazıları... Tekrar ve tekrar biricik kardeşimden kalan son hatıraları... Kendi el yazısıyla yazmış, köşeye çizilmiş küçük yıldızı da kendi çizmiş olmalıydı... Kaç yaşındaydı..? Bunu yazdığında galiba annem daha ölmemişti... Peki mezarları? Ziyaret edebileceğim bir mezarları var mıydı?

Komidinin üzerine koyduğum bebeği de elime alıp mektupla birlikte göğsüme sıkıca bastırdım.

"özür dilerim" dedim titreyen sesimle. "özür dilerim seni unuttuğum için... çok üzgünüm..." Neden ona engel olamamıştım ki? Neden onu kurtaramamıştım?

"lütfen beni affet..." başımı kaldırıp yatağa yasladım.

"b- ben... seni gerçekten de kurtaramamışım..." uçurum kenarında olduğu gibi... Gözlerimi sıkıca yumdum. Bir şeyler hatırlamak istiyordum artık. Ona dair ufacık bir şey daha... İyi anlaşıyor muyduk? En çok ne yapmayı seviyordu? Hiç pasta yememiş... Başka yemek istediği ne vardı? İlk oyuncağı bebeklik çorabından yapılmış bir bebekti. Başka oyuncağı olmamış mıydı?

Elimdeki mektubu ve oyuncağı kucağıma bırakıp başımı yasladığım yerden kaldırdım. Ellerimi saçlarımın arasına götürüp başıma bastırdım.

"hatırla Açelya... bir şeyler hatırla. Yeter artık. En azından güzel anılarını... sevdiğin insanları... lütfen..." dedim kendi kendime. Sona doğru sesim kısık çıkmıştı.

Birkaç dakika sonra kapıda sesler duyuldu.

" meraktan çatlarım ama ya" dedi. Bu ses Emir'e aitti.

"bekle iki dakika, yalnız kalsın kız. Sonra öğreniriz nasıl olsa." bunu söyleyende Yalçın'dan başkası değildi. Her an odaya girebilirler düşüncesiyle hızla göz yaşlarımı silip derin bir nefes aldım. Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde Emir tekrar konuştu.

"nasıl öğrenmiş ki?" dedi neyden bahsettiğini anlamamıştım. Ama sonra ses değişti ve bu ses artık kapıda değil zihnimdeydi...

"nasıl öğrenmiş ki? Kim ihbar etmiş olabilir..? O polisin de icabına bakalım." dedi zihnimde beliren görüntü ve duyduğum ses. Konuşan kişi babamdı. Orhan Yılmaz. Olduğum yerde durup ellerimi başıma götürdüm ve gözlerimi yumdum.

Aralanmış bir kapıdan bakıyordum. Babam telefonda konuşuyordu. Yerde kan izleri vardı ama ceset filan görünmüyordu. Başımda şiddetli bir ağrı hissettim. Babam kulağındaki telefonu indirip bana döndüğünde hızla ve korkuyla kapıyı kapatmıştım. Ve bunlar... gerçek anılardı. Her saniyesi gerçekti. Ben bu anıyı yaşamıştım. Annemin ölümünden hemen sonra...

Daha fazla şey hatırlamak için kendimi zorladım ama sadece çığlık sesleri yankılanıyordu zihnimde... Acı dolu haykırışlar duyuluyordu kulağımın içinde... Ve bir tokat sesi geldi karanlığın içinden... Bunun tek bir anlamı vardı: kapıyı kapattıktan sonrası kötü devam ediyordu.

GEÇMİŞE GÖMÜLÜWhere stories live. Discover now