Bölüm 12- Kafesteki İki Kuş

9 3 0
                                    

Hayat çok acımasız değil mi..? Sen tam mutlu olabileceğini, rahat bir nefes alabileceğini düşünürsün ama o buna izin vermez.

Kafese kapatılan her kuş özgür olmak istemez mi başına gelebilecekleri bilmeden..? Özgürce kanat çırpabilir ama bu ne kadar sürer?

O dört duvar arasından çıkmayı çok istemiştim. Biliyordum, farkındaydım dış Dünyanın... ama şu an gözlerim kapalıymış gibi bir karanlıktaydım. Hiç ışık yoktu, gecenin siyahından bile koyu...

Bir sandalyeye ellerim ve ayaklarım bağlanmış oturuyordum. Etrafta kimse görünmüyordu, hatta hiçbir şey... göğsüm hızla inip kalkıyordu. Rüyada olmayı diledim ama gerçekti her şey... belki yine bir halüsinasyondu, bilmiyordum. Öyleyse bile şu an ayırt edemiyordum.

Korkuyordum. Bu korkumun tek nedeni şu an karanlıktı... nefesim daralıyor, titriyordum. Neredeydim ben? Kendime farkında olmadan kimi düşman edinmiştim ki? Gözlerimin dolmaya başladığını hissettim. Tek bir ışık yoktu.. Sessiz ve karanlık...

"lütfen, yardım edin" diye mırıldandım ama konuşamadım ağzım kapatılmıştı. Uzun karanlığın ve sessizliğin ardından tam önümde büyük bir ışık belirdi ve ardından korna sesi... Ani refleksle başımı hızla sola çevirip gözlerimi yumdum. Sanki başımı çevirsem araba bana çarpmayacakmış gibi... Kalbim deli gibi çarpıyordu korkudan. Bir anda korna sesi kesildiğinde tekrar önüme döndüm ama karanlık geri gelmişti. Ne o ışık ne de korna sesi vardı. Yeniden sessizliğe büründü etraf. Göz yaşlarım akmaya başladı. Yine halüsinasyon görmüştüm ve bu sefer yalnızdım.

Saniyeler içerisinden karanlıkta birinin adım seslerini duydum. Gittikçe yaklaşıyordu. Sanki... sanki topuklu ayakkabı giyiyordu. Gözlerimi kısıp sesin geldiği yere baktım göremeyeceğimi bildiğim halde. Yaklaştı... bir adım daha ve bir adım daha... tam önümde durup bana doğru eğildiğinde artık yüzünü görebiliyordum. Kimdi bu? Karanlıktan dolayı tanımlayamıyordum. Uzun saçları vardı ve bana gülümsüyordu.

"sen Neşe olmalısın?" diye sorduğunda kim olduğunu anladım. Sesinden tanımıştım. O, hiç görmediğim ama iki kez sesini duyduğum kişiydi. Depodaki kadın... cevap vermeye çalıştım ama hiçbir şey söyleyemiyordum. Giderek görüntüsü belirginleşti. Kahverengi gözleri ve kumral saçları olan genç bir kadındı. Beklemediğim bir anda saçımdan tuttu.

" ne o kadının, ne de senin yaşamaya hakkın yok!" diye bağırdı ve saçımı çekmeye başladı. Ne oluyordu böyle bu kadın kimdi ve kimden bahsediyordu? Saçımı çekiyordu ama hissetmiyordum, canım acımıyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. Bu bir halüsinasyon olmalıydı. Evet öyleydi.

"napıyorsun?" dedi bir ses ve hızla gözlerimi açtım. Gördüğüm kadın ortadan kaybolmuştu. Tahmin ettiğim gibi gördüklerim gerçek değildi. Bana seslenen kişiye baktığımda ışıklar açıldı. Karşımda gördüğüm kişiyle şaşırıp bakakaldım. Dila... karakolda karşılaştığım kız. Iyi de burada ne işi vardı? Onu görmemle saçma bir şekilde kendimi rahatlamış hissettim. Belki de bu rahatlığın sebebi ışığın açılmasıydı. Birkaç adım atıp yanıma ulaştı.

"sanırım bir şeyler gördün. Demek halüsinasyon görmek böyle bir şey... bir tane hayaletle uğraşıyor gibiydin" dedi gülerek ve ağzımdaki bandı çıkardı.

"Dila senin burada ne işin var?" ilk söylediğim bu olmuştu.

"sence?" dedi yarım ağız sırıtarak. Ne yani beni kaçıran o muydu? Iyi de ne alaka? Tanımıyorum bile. O beni tanıyor olabilir miydi?

"iyi de neden? Birbirimizi tanımıyoruz bile." dedim şaşkınlıkla. Bir adım geri çekilip kollarını göğsünde birleştirdi.

"sen beni tanımıyor olabilirsin ama ben seni tanıyorum" dedi. Dışarı bile çıkmazken beni nereden tanıyor olabilirdi ki?

GEÇMİŞE GÖMÜLÜWhere stories live. Discover now