4

131 24 15
                                    

O evde uzun bir süre kalmak zorunda kalmıştık. Zira ev sahibinin gecenin bir vakti dışarı sürükleyerek kopan kar fırtınasını umursamadan kapının önüne bir köpek misali boynundan zincirlediği gencin hastalanması ve ayağa kalkacak halde olmaması yüzünden hâlâ buradaydık...

" Komutanım."

İçeriden çıkan doktor ve hemen ardında beliren Taehyung ile oturduğum yerden kalkarak bana seslenen doktorun yanına doğru adımlayarak arkamda toplaşan askerlerim ile önünde dikilmeye başlamıştık. Kadın bir süre bize ardından olayı anlatmamız üzerine sinirle ev sahibi olan adama dönmüştü.

" Onu dövmenizi ve fırtınayı umursamadan dışarı atmanızı anlayabilirim fakat...ona tecavüz etmeye çalışmanız ...bu yaptığınız gerçekten iğrenç bayım."

" Ne?! Ben öyle bir şey yapmadım!"

" Gencin kalçalarında kesikler var. Anüsünde ise küçük yırtılmalar... tecavüz etmeye çakışmış fakat becerememişsiniz anlaşılan...Tecavüz edememiş ve işkence etmeye çalışmışsınız."

" Komutanım..."

Biz şaşkınca ev sahibine bakarken konuşan Taehyung ile bakışlarımız tekrardan ona dönmüştü. Askerimin söylediği şeyler üzerine genç doktorun yüzündeki öfke yok olurken bizimde yüreğimizin tam ortasına koca bir kaya parçası oturmuştu.

" O...o yaralar daha önceden kalma. Onu aldığımız ilk yerdeki köylüler yapmış komutanım. Yol boyunca topalladıktan sonra düştüğünde yaralarını sarmak istemiştim ya...o zaman söyledi bana da. Buraya geldiğimiz zaman baş başa kaldığımızda da çok sıkıştırınca bir kaç şey anlattı. Doktor hanımın da dediği gibi tecavüz etmeye çalışmışlar. O karşı koymuş...sonrada işkence etmişler."

Hepimiz donup kalmış bir halde tamda vicdanımıza ses vermek üzereyken ev sahibi konuşarak tekrardan dikkatleri üstüne çekmiş ve hepimizi vicdanımızla baş başa kalmaktan kurtararak bize büyük bir iyilik yapmıştı.

" Az bile yapmışlar. Sikerek öldürmek müstehaktır onun gibi bir sürtüğe."

" Gerçekten...gerçekten iğrençsiniz."

Genç doktor bize iğrenir bir bakış attıktan sonra sinirle topladığı eşyalarını çantasına tıkıştırmış ardından hızlı adımlarla yanımızdan geçip giderek sertçe çarpıp çıkmıştı kapıyı.

Dediğim gibi o günden sonra uzun bir süre kalmıştık orada. Ev sahibine güvenmediğimiz için sıra sıra nöbet tutmuştuk baygın olan gencin yanında. O odada onunla bir gece geçiren askerlerimin sabahki kahrolmuş yüz ifadeleri düşüyor şimdilerde aklıma. Onlara içten içe kızışımı anımsıyorum. Aptallar diyorum... aptalsınız hepiniz. Düşmanınıza acıyacak kadar aptalsınız.

Sonra bir gece ben giriyorum yanına. Sıra bende bu sefer. Kendi kendime diyorum...ben aptal askerlerim gibi vicdanımın sesine kulak asıp acımayacağım o suçluya. Acımıyorum da... ateşler içersinde kıvranan genci gece boyu izliyor ardından açılan güzel gözlerinin mum ışığıyla parıl parıl parıldayarak beni buluşunu izliyorum.

" Sizi öldürecekler." Diyor bana sessizce. Kaşlarımı çatıyorum hemen. Beni tehdit ettiğini düşünerek sinirle ağzımı açıyor fakat ağlamaya başlayan genci farkettiğim anda sakinleşerek söylediklerine kulak veriyorum.

" Sizi öldürecekler diyorum... o... o askeride öldüreceklerdi. Kaçmasını söyledim ona da. Ama...ama o beni dinlemedi. Annemi almaya gelmişti. Annemin yerini bile gösterdim ona. Gitmesi için annemi öldürmesine izin verdim... ama...ama o gitmedi..."

" Ne saçmalıyorsun-"

" Beni de götürmek istedi. Ko-korktum. Üstüme gelip ilk önce dövdü. Sonrada kıyafetlerimi yırtmaya çalıştı. Ona direndim. O sırada...o sırada askerler çadırdan içeri girip küçük bir kız çocuğunu fırlattılar içeriye. Askeriniz o kız çocuğuna da dokunmaya çalıştı. Sonra öldürmek istedi. Kız çocuğunu kurtarmak için üstüne atıldım. Uzun bir süre boğuştuk..."

"En son...en son üstüme çıktığını hatırlıyorum hayal meyal. Elimdeki silah... onu ne zaman aldığımı hatırlamıyorum bile ama... ama nasıl sıktığımı...askerinizin nasıl öldüğünü...ona yardım etmeye çalıştığım anda bacağıma geçirdiği bıçağının acısını hatırlıyorum. Ben... ben böyle olsun istemedim."

" Sus artık."

" Sizi bulacaklar! Beni de bulacaklar! Annem...annemi onlara verdiğimi biliyorlar! Annemi öldürdüğümü biliyorlar! Beni de sizi de öldürecekler!"

" Sus dedim sana!"

Yerimden fırladığım gibi yakasına yapıştığım genci hafifçe yattığı yerden kaldırmış ardından sertçe sarsarak dolu dolu olan gözlerine karşılık vermek istercesine dolan gözlerimi gizlemek adına bütün öfkemi kusmaya başlamıştım.

" Seninde ölmen gerekirdi! Askerim sadece görevini yapıyordu! Onu öldürmüş bir kaltağın laflarına nasıl inanmamı beklersin!"

" Askerin... askerin halkının bana işkence etmesine izin verdi. Ona yardım etmeye çalışmama rağmen insanların bedenime dokunuşlarını izledi. Sizce kaltak olan ben miyim? Ben sadece-"

Suratına attığım sert tokat ve yakalarını bırakmam ile yatağa serilen çocuk attığım sert tokatın etkisiyle sızlayan yanağını tutarak olduğu yerde öylece durmuş, titreyen ellerime ardından gözlerime baktıktan sonra ise saatler sürecek olan o ağlama krizine girmişti. Ben ise kendimi koltuğuma geri atarak duyduğum şeylerin şoku ile boşluğa dikmiştim gözlerimi. Saatlerce öylece durmuş, onun ağlayışlarını dinlemiş o uzun sürenin ardından ise yorgun düşerek uyuyakalan genci odada yalnız bırakarak balkona çıkıp bir sigara yakmıştım.

Doğru olabilir miydi?

Askerim böyle bir şey yapmış olabilir miydi?

Neden yapmasındı ki? Onu sadece bizim gibi vatanına hizmet eden bir asker olarak biliyor bu yüzden dostum sayıyordum yoksa isminden başka bir şey bildiğim yoktu onun hakkında. Yapabileceklerini ve yapmayacaklarını kestiremiyordum bu yüzden. Fakat yediremiyordum da kendime. Kendime ve sözde vatan sevgisiyle yoğurulan aptal yüreğime.

Söz geçiremiyordum bana öğretilen şeylere zıt düşen düşüncelerime. Söz geçirmedikçe içime çöken anlamsız suçluluk duygusu ile yanıp kavruluyor bir kukla olmamı tekrardan vatan sevgisine bağlayarak kendimi avutmaya çalışıyordum. Bunu yaptıkça nefret ediyordum içeride bıraktığım gençten. Nefret ediyor ve beni ikileme sokup durmasından dolayı çıldırıyordum. Bir an önce bitmesi gerekiyordu bu saçmalığın. Fakat bitmiyordu...Savaş alanında olduğumuz için hiç bir helikopter inemiyordu buraya. Gizli göreve gönderilmiştik ve burayı temizleyip almamız gereken paketi alarak buradan uzaklaşmamız ve bizi bulunduğumuz yerden epey uzakta bekleyen helikoptere ulaşmamız lazımdı. İşte o zaman... o zaman bitecekti tüm bu saçmalık. Ben ve yüreğim tekrardan dinginleşecek ve işine kaldığı yerden devam edeceklerdi.

Edeceklerdi etmesine de, peki o zamana kadar ne yapacaktım? Nasıl dindirecektim vicdanımın sesini? Nasıl sakin kalacaktım?

Hepsini tek nefeste anlatmak isterdim size fakat ne nefesim ne de yüreğim yeter tüm bu yaşadıklarımızı tek seferde anlatmaya. Bilmenizi istediğim tek şey...şu an canını yaktığım o güzel gençle aynı yatağı paylaşıyor, gece görebileceği kabuslardan veya geçireceği ataklardan onu korumak istercesine gözümü bile kırpmadan başında nöbet tutuyorum. Dışarıda kar yağıyor. Fakat çoğu insanın aksine ikimizde nefret ediyoruz kardan. Özelliklede güzel eşim... en çok o nefret ediyor, kargünlerde balkona bile çıkmaktan kaçınarak kendini eve hapsediyordu. Bunun sorumlusu elbette ben ve benim gibi olan bir grup aptaldan başka kimse değildi.

Bir hayatı mahvetmiştik biz, mahvettiğimiz onca hayat gibi. Fakat onları gözardı ettiğimiz gibi gözardı edememiştik güzel sevgilimi, zira o gözümüze her fırsatta bir kalbimiz olduğunu kendi güzel kalbini ortaya koyarak sokmuş yüreğimizle düşünmemize yardımcı olmuştu.

Çoğumuz onun bu yardımından zararlı çıkmıştık. Depresyona girmiş, kendimizden nefret etmiş, vatanımız tarafından hain ilan edilerek asılmaya çalışmış fakat... fakat bir şekilde yaşamayı becererek yeni bir hayat kurmuştuk kendimize.

Kısacası değişmiştik...

Sevgili eşim kalbinin küçük dokunuşlarıyla değiştirmişti hepimizi...

Betrayer Where stories live. Discover now