5

143 25 4
                                    

Bir kaç hafta kaldığımız o evden ayrılma vaktimizin geldiği gün gözümü bir curcunaya açmıştım. Ne mi olmuştu? İlk önce bir çocuktan farksız olan askerlerimi evde bulamamış ve kendimi korkuyla dışarı atarak karların arasında birbirleriyle boğuşup gülüşen dostlarımı izlemiş ardından evde kopan gürültü ile tekrardan içeri girmiştim. Ses mutfaktan geliyordu ve mutfağa yaklaştıkça ev sahibinin öfke dolu bağırtısına tanıdığım ağlama sesininde eklendiğini farketmiş ve adımlarımı hızlandırarak küçük yere dalmıştım.

Kendimi mutfağa attığım anda küçük bir beden göğsüme çarpmış onu sıkıca yakalamam ile tanıdık ıslak gözlerini bana çıkararak şaşkın şaşkın bir süre gözlerime bakmış ve ev sahibinin şahsına olan ağız dolusu küfürlerini işittikten hemen sonra ise arkasına dönüp yanımıza yaklaşan adamı farkederek hızlıca kendini arkama atmıştı.

" Komutanım...bu! Bu piç benim kızıma göz dikmiş!"

Bakışlarımı tişörtüme sıkıca yapışmış bir şekilde arkamda saklanan kısa boylu gence çevirdiğimde ben daha ağzımı açmadan o başını hızlı hızlı iki yana sallayarak kendini açıklamaya çalışmıştı. Çalışmıştı diyorum çünkü ağladığından dolayı nefessiz kalmış bir şekilde konuşması epey güç olmuştu onun için.

" Be-ben bir şey yapmadım! Sa-sadece yardım etmeye çalışıyordum!"

" Neye yardım edecektin lan?! Kızımın dibinde ne işin var senin?!"

Bana doğru atılan adam elini arkamdaki gence atarak onu yanına çekmeye çalıştığında zayıf çocuk savrularak öne çıkmış, mahvettiği tişörtümü tutan ellerinin oradan koparılması ile ellerini kafasına inen darbelerden korunmak adına başına koymuştu. Daha yeni iyileşmişti ve bu seferde bir yerleri kırılacağı için bu lanet olası yerde kalmaya devam edecektik.Bunun yanı sıra elbette ev sahibinin karşımda gösterdiği fütursuz davranışlarıda sıkıyordu canımı. Bu yüzden bileğini yakaladığım gibi kendime çektiğim çoçuktan sertçe iterek uzaklaştırmıştım onu.

" Devletin himayesi altında olan bir suçluya yaptıkların canından olmana sebep olabilecekken bu kadar fütursuzca davranman gerçekten ahmak işi."

" Kızıma-"

" Bana bir şey yapmadı diyorum baba! Evde komutanı arıyordu. Mutfağa gelip bana komutanı görüp görmediğimi sordu. Bir anda ortaya çıkıncada korkup elimdeki bardağı düşürdüm o da korktu zaten! Sonrada bana yardım etmeye çalıştı!"

Sinirli genç kızın lafının bitmesi üzerine içli içli ağlayan gence dönmüştüm tekrardan. Tombul çilli yanaklarındaki el izleri göz yaşlarının getirisiyle daha da göze batıyor ve sinirlenmeme sebebiyet veriyordu. Zira misafiri olduğumuz ev sahibi olacak o adam askerlerime bile üstünlük taslamaya başlamış, her köşede sıkıştırdığı Taehyung' a asıldığı yetmiyormuş gibi koluma yapışmış bir şekilde içli içli ağlayan çocuğu bile hasta yatağında rahatsız edip durmuş, ayaklanmaya başladığı zamanlarda ise her fırsatta bir köşede sıkıştırıp  evde  olan her şeyden onu sorumlu tutar hale gelmişti.

" Bizi evinizde ağırlamış olmanızı göz önünde bulundurarak bana ve yanımda getirdiğim insanlara yapmış olduğunuz saygısızlığı bu seferlik görmezden geleceğim bayım fakat biz buradan gideseye kadar sizi ne askerlerimin nede bu çocuğun yanında görmek istemiyorum. Anladınız mı?"

Söylediğim şey üzerine karşımdaki orta yaşlı adamın yüzü öfkeyle çarpılmış ve yüzünde oluşan iğrenç gülümseme ile bu sefer alaycı bakışlarının hedefi olarak beni seçmişti.

" Devlet ne zamandan beri vatanına, askerine ihanet etmiş soysuz bir piçi kendi halkından üstün tutar oldu?"

" Devle-"

" Ben hiçbir şeye ve hiç kimseye ihanet etmedim!"

Lafımı kesen çocuğun öfkeli sesi ile bende dahil herkes şaşırırken onu tanıdığım andan beri ilk defa sinirli görmüş olduğum çocuğa dönmüştüm. Dönmüş ve arkamdan çıkarak önümdeki adamın karşısına dikilişini izlemiştim.

" Ben...Ben sadece küçük bir çocuğu kurtarmaya çalışıyordum! Suçu günahı olmayan küçük bir kız çocuğunu! Annem...annem bir haindi...bir gurup insanı öldürmek istediği için ilk önce onun yerini sizin askerlerinize gösterdim. Sonrada iyi niyetimi suistimal ettiği yetmiyormuş gibi küçük bir kız çocuğunu öldürmeye çalışan askerlerinizden birini öldürdüm. Ben hain değilim! Ben kimseye ihanet etmedim! Ben insanlığa ihanet eden insanları öldürmek zorunda kaldım sadece! Anladın mı?! Anladınız mı komutanım?! Size de bunu söylemek istiyordum!"

Ortamızda kalan genç ikimizide şoka sokarak susarken ev sahibinin öfke dolu sesini işitmiş fakat beynimde dönüp duran soru işaretlerinin ve tekrardan kalbime çöken o rahatsız edici dürtünün vermiş olduğu dargınlıkla ne dediğini anlamamış, kafamda dönüp duran soruları bastırmak adına sakin bir yer bulmak için hızlıca kendimi dışarı atmıştım.

" Komutanım?"

Yanlarından geçip gittiğim askerlerim arkamdan seslenirken onlara eşyalarını toplamalarını söylemiş ve ağaçlık alana dalarak gözden kaybolmuştum.

Neyin içindeydim ben? Kimin için, kimler için yakıyordum masum olabilecek birinin canını? Neden sorgulamadan görmediğim bir şeye inanmak zorundaydım. Çünkü... çünkü ben vatan aşkıyla yanıp tutuşan bir askerdim değil mi? İnsanlığını kaybetmiş, bir avuç toprak için inan öldüren bir robottum belkide. Belkide...belkide sadece insan olmayı unutmuş bir adamdım.

Kimdim ben?

Öldürdüğü insanların ruhlarıyla yatıp kalkan, onların sesleriyle sessizliğe gömülen, kanlarıyla yıkanmış ellerindeki hayali kan lekelerini gördükçe deliren bir adamdım. Hiçbir şey bahane değildi...hiçbir şey işlediğim cinayetlere bahane değildi.

Kötü bir adamdım belkide. Belkide vatanını korumaya çalışan, masum insanların yaşamasını sağlayan iyi biri... inanın bilmiyordum. Ve bu bilememezlik öyle sıkıyordu ki canımı, her daim varlığını hissettiğim silahıma uzanarak zihnimdeki sesleri susturmak üzere kafama dayamak istiyordum onu. Dayamak ve hiç düşünmeden ateşleyerek bütün sesleri susturmak...tek dileğimde bu. Fakat yapamıyordum. Geride bıraktığım ailem, kardeşim düşüyordu zihnime. Annemin gözündeki hayal kuraklığı beliriyordu gözlerimin önünde. Babamın, vatanına ihanet eden bir adam benim evladım değildir, deyişini duyuyordum belkide.
Sonra kayboluyordu hepsi. Kalbimle baş başa kalıyor birde onun sözlerini dinliyordum. Sabret diyordu bana. Sabret...hepsi bitecek. Doğruyu yanlışı öğreneceksin...sadece sabret.

Onu dinliyordum bende. Sabrediyordum. Sabrediyor ,sabrediyor en sonunda ise kaçıp gidiyordum. Seninle sevgilim. Seninle kaçıyordum uzak diyarlara. Vatanım diye yanıp tutuştuğum topraklardaki kan kokusu yakıyordu ciğerlerimi. Senin kokunu solumak ister hale düşüyordum. Kalbine sığınmak istiyordum. Görünmeyen kanatlarının altında kaybolmak, işitmek ve duymak istemediğim her şeyden orada saklanmak istiyordum. Yapıyordumda. Bir meleğe aşık oluyor ve tüm bu isteklerimi yerine getirerek onun kanatları altına sığınıyordum. Küçücük olsada saklıyordu o beni her şeyden. Küçücük ve yaralı olsada seviyordu beni herkesten çok.

Güzel sevgilim...

Özür dilerim...

Benim seni koruyacak kanatlarım olmadığı için özür dilerim. Tanrı cennetinden sürerken aldı onları benden. İnsanlığın şeytanlığı ile beni baş başa bırakıp kimin daha şeytan olduğunu yüzüme çarparak hapsetti beni bu dünyaya.

Fakat ne sen, ne ben, nede arkamızdan gelen dostlarım...ait değildik bu dünyaya. Hiç bir zamanda olamamıştır zaten...

Betrayer Where stories live. Discover now