14

107 19 22
                                    

" Kaç yaşındasın?"

Sorduğum soru üzerine kollarımın arasında sakinleşmiş genç burnunu çekerek bakışlarını bana çıkarmış ve karnını tutarak kollarımın arasına biraz daha sokulmuştu.

" Yirmi üç."

" Sandığımdan daha küçüksün."

" Siz kaç yaşındasınız?"

" Otuz dört."

" Yirmili yaşlarınızda gözüküyorsunuz."

Aldığım iltifata ve söylediği şeyin ardından utanarak bakışlarını benden kaçıran gence gülmeden edemezken sarı saçlarına ellerimi daldırıp saçlarını dağıtmış, sarı tutamlarından yükselen hoş kokusuyla boğulmak istercesine ciğerlerime derin bir nefes çekmiştim. Ne yapıyordum o an inanın bilmiyorum. Ölümün huzuru dedikleri şeydi sanırım bu. Ölmek üzere olan kalplerin boşvermişliği ile tutunduğu huzurdu...

" Kardeşin falan var mı?"

" Hayır."

" Benim bir kardeşim var. Senin yaşlarında ama senden daha sulu göz."

" Ben sulu göz değilim."

" Ağlamaktan şişmiş gözlerinle önünü bile göremediğine eminim."

" Sadece ağlamaya gücüm yetiyor. Onuda almalarına izin veremem."

" Elinde olmayan şeyler için kendini suçlamayı bırakmalısın."

" Bırakamıyorum...herkes tüm bu yaşananlardan beni sorumlu tutarken bunu yapmam imkansız."

" Sen...iyi bir insansın Jimin...sandığımdan da iyisin."

" Sizde öylesiniz komutan."

Aldığım karşılık ile alay dolu bir tebessüm konmuştu dudaklarıma. Kalbim kollarımdaki çocuğun dediklerine inanmak istercesine hızlanırken beynim benimle alay edercesine aklıma öldürdüğüm onlarca insanın yüzlerini, onların kanlarıyla yıkandığım her bir anımı düşürüyordu. Sen busun diyordu bana acımasızca. Sen busun Jungkook...değişemezsin.

" Geçmişte yaptığınız şeyler sizi olmak istediğiniz veya özünüz olan kişiden uzaklaştırmaz."

Güzel gözlerin gözlerime dikilerek beynimi okurcasına dikkatlice beni izledikten sonra narin dudaklarını usulca oynatarak mırıldandığı şeyler şaşırmama yeterken bir an sesli konuşup konuşmadığımı sorgulamış ve o kısa süreli sorgulamamın ardından bir kanıya varmıştım.

Ben kiminle karşı karşıya olduğunu bilmeyen bir ahmaktım...

Yer yüzüne sürülmüş, kan dökmek, can almak için yaratılmış bir iblis olmamın verdiği karamsarlık ile kendi kendimi yiyip bitirirken özünde melek olan bir gencin benim gibi bir iblise dönüşmemek için verdiği savaşı gözden kaçırmıştım. Jimin beni anlıyordu...Zihnimden geçenleri okuyordu çünkü benim geçtiğim yollardan çoktan geçmiş, zihninde dönüp duran o sese haddini bildirerek onu beyninde bir yerlerde geri plana atmayı öğrenmişti. Sıra bendeydi. Benimde bir an önce o sese haddini bildirmem ve yüreğimin karşımdaki gence tutunduğu gibi ona tutunmam lazımdı.

Fakat ben ahmak bir adamdım...Ne istediğini bilmeyen bir adam.

O halde beni isteğin komutan... tek arzunuz ve inancınız ben olayım...

Karşımdaki genci öylece izlerken aklımdan geçen tek şey bu olmuştu. Aradığı hazineyi bulmuş bir denizci gibi sevinmiştim o gün. Seni bulduğum...bizi bulduğum için sevgilim...

' Korkuyorum...'

' Korkuyorum Jungkook...'

Betrayer Where stories live. Discover now