BÖLÜM 6

56 34 0
                                    


   Bazı sırlar ne zamana kadar saklı kalabilir? Mezara kadar gider mi, yoksa en olmadık zamanda gün yüzüne mi çıkar? Birilerinden birşeyler saklamak sizinde göğsünüze taş oturmuş hissi verir mi? Ya da nedir bunun tam adı korku, çaresizlik, kararsızlık.. Birilerine birşey olur mu korkusu ve bunun getirdiği çaresizlik ve kararsızlık. Ortaya çıksa bir türlü çıkmasa başka türlü olan dertler...

   "Kızlar benim beş dakika lavaboya gitmem lazım, idare edin beni olur mu?" deyip kızların birşey sormasına fırsat bırakmadan kalkıp hızlıca sınıftan çıktım.

   Hızlı adımlarla koridoru bitirip merdivenlerden bir üst kata çıktım. Dört katlı okulda bizim sınıfımız üçüncü, kütüphane dördüncü kattaydı. Kütüphanenin önüne geldiğimde kapı birazcık açıktı. Yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdim. Öndeki masada ellerini yüzüne tutmuş, dirsekleri masada kara kara düşünüyordu.

   "Geldim, ne diyeceksen hemen söyle, ders başladı, gitmem lazım Mert" dedim. Mert ile yan yana görünme fikri beni korkutuyordu.

   Mert.. Talihsiz bir şekilde tanıştığımız bu hayatta şanssız olan insanlardan. Esmer, uzun boylu, simsiyah gözleri olan bir arkadaşım kendisi. Dokuz yıl önce çocukken ailesini kendisinin de içinde olduğu bir trafik kazasında kaybetmişti. Araba şarampole yuvarlanmış, kendisi ise açık olan camdan tesadüfen fırlayarak arabadan çıkmıştı.
Yuvarlanmaya devam eden araba ise Mert'ten bayağı bir uzaklaşmış ve belli bir zaman sonra patlamıştı. Mert vücudunun çeşitli yerlerinde toplam dört kırıkla tabiri caizse mumya gibi haftalarca hastanede yatmıştı.

   Peki ben bu hikayenin neresindeyim. Bende o gün aynı yolda teyzem ile arabasında geçiyorduk o yoldan. Sesleri duyunca kayıtsız kalamadık tabiki. Teyzem hemen polisi aradı, polisle konuşurken bende ağlamaya çalışan Mert'in acı seslerini duymuştum. Ağlamaya çalışan diyorum, çünkü kırıklarının acısından dolayı muhtemelen ağlamaya bile mecali yoktu.
"Teyze şurada bir ses var" deyip biraz aşağı doğru gittiğimde acı içinde kıvranan Mert'i gördüm.
"Teyzeciğim sen yukarıda dur, ben bakayım" dedi ve Mert'in yanına gitti teyzem. Mert'in o anki durumu içler acısıydı. O hali şu an bile gözümün önüne geliyor. Teyzem o an Mert'i kıpırdatamayacağını anlayınca mecburen ambulans ve polisi beklemeye koyuldu. O sırada da Mert'e "Az kaldı ambulans yolda geliyor. Sen çok güçlü bir çocuksun" gibi sözlerle moral vermeye çalışıyordu. Kısa süre sonra polis ve ambulans aynı anda geldi. Ambulanstaki görevliler dikkatlice Mert'i sedyeye taşıyıp hızlıca gittiler. Bizde teyzemle polise neler gördüğümüzü anlatıp Mert'i götürdükleri hastaneye gittik. Sonrasında polislerden arabada ailesinin olduğunu öğrenince onu bir daha yalnız bırakmadık.

***

   "Güneş iyi görünüyorsun, kendini toparlamana sevindim" dedi tereddütlü bir sesle. Birşey diyecekti belliki ama lafa giremiyordu.

   "Daha iyiyim, sağol. Beni bunun için çağırmadın herhalde, değil mi Mert. Bir sorun mu var?" diye sordum. Bir an önce sadede gelmesi lazımdı.

   "Aslında evet. Benim biraz paraya ihtiyacım var" dedi neredeyse fısıldayarak.

   "Tamam ne kadar, ders arasında vereyim hemen" dedim hemen.
"Beş bin" dedi ve başını öne eğdi.
"Ne.. O kadar parayı nereden bulayım Mert, lütfen ama. Babamla olanları biliyorsun. Tam olarak sorun ne peki?" diye sordum.

   "Telefon iyice perte çıktı kullanamıyorum artık. Teyzenden bu kadar parayı istemeye yüzüm yok. Günlük işlerden de bu ara ses çıkmıyor. Lütfen Güneş, az kahrımı çekmedin biliyorum. Ama bu parayı senden başka kimseden istemem" dedi mahçup bir ifadeyle.

   Derin bir nefes alıp verdim. "Yanımda biraz var, ders arasında onu vereyim. Kalanını da bir iki güne halletmeye çalışacağım."

   "Çok teşekkür ederim Güneş. Gerçekten hakkını ödeyemem, çok sağol"

DÖNME DOLAP Où les histoires vivent. Découvrez maintenant