BÖLÜM 24

46 27 0
                                    

   Yağmur etkisini iyice kaybediyor, artık daha ince ve az yağıyordu. Şiddetli bir yağmurda dolaşmak bana iyi gelmişti. Her yerim sırılsıklam olmuştu. Ama sanki sağanak yağmurla beraber duygularım da kaybolmuştu.

   Her şey iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Önce notlar, sonra fotoğraflar, şimdi de bir isim bulup peşine düşünce öğrendiklerim. Birileri benim aklımla oynuyor ve başarıyordu da. Çünkü gerçekten aklımı kaybediyordum. Gökyüzüne baktığımda yağmurdan sonra çıkan gökkuşağına gülümsedim. Çünkü her yağmurun arkasından bir gökkuşağı çıkardı. Tıpkı her akşamın sabahı olduğu gibi. Fakat ben şu an akşamın en karanlığı ve yağmurun en şiddetli halini yaşıyordum.

   Sırılsıklam olmuş bir halde eve gittim. Kapıyı açan Deniz Hanım beni görünce şok geçirdi adeta. İçeri girdiğimde ise Ezgi şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Güneş, neden bu haldesin. Bir taksiyle gelseydin ya, sırılsıklam olmuşsun." dedi Ezgi. Annemmiş gibi davranmasından nefret ediyordum.

   "Odama gideyim hallederim" dedim ve hızlıca odama geçtim. Üzerimdeki ıslak elbiseleri çıkardım ve banyoya girdim. Sıcak suyla duş almak iyi gelecekti. Sıcak suyun vücudumu gevşetmesine izin verdim. Ve yine gözyaşlarıma engel olamıyordum. Belki de vicdan azabı duymuştum bilmiyorum. Ama Niyazi Kunt'un da dediği gibi benim yüzümdendi bu yaşananlar. Ve şimdi babamın bana ve anneme olan mesafesini de daha iyi anlıyordum. Bizi hiç istememişti.

   Banyodan çıktım ve üzerimi değiştirdim. Telefona önce mesaj sesi geldi ardından telefon çalmaya başladı. Kerem arıyordu, kim bilir kaçıncı kez.

   "Efendim Kerem"

   "Nerdesin Güneş, kaç saattir seni arıyorum. Birşey oldu sandım. İyi misin?"

   "Bakamadım özür dilerim."

   "Akşam buluşalım mı, ister misin?"
Dışarı tekrar çıkmak istemiyordum. Ama Kerem'i görme fikrini sevmiştim.

   "Tamam, haber veririm"

   Saçlarımı kuruladım ve üzerime beyaz askılı bir elbise ve kot ceketimi giydim. Saçlarımı şekillendirip hafif bir makyajla hazırlandım. Salona indiğimde babamda gelmişti. Birkaç saat önceki konuşmamızdan dolayı gelmişti bence.

   "Ne güzel görünüyorsun Güneş" dedi Ezgi. Babam da birşey demiyordu ama beni izliyordu.

   "Teşekkür ederim, akşam arkadaşlarım dışarı çağırdı. Onlarla görüşeceğiz." dedim.

   "Bundan benim neden haberim yok." dedi babam mesafeli bir ses tonuyla.

   "Şimdi söylüyorum işte" dedim umursamaz bir şekilde. İzin almak niyetinde değildim.

   "Biz konuşmuştuk Güneş'le, sana söylemeyi unuttum sanırım, kusura bakma" dedi Ezgi babama. Beni kurtarmaya çalışmıştı ama gerek yoktu.

   "Peki tamam"

   Sanırım onun da birşey söylemeye niyeti yoktu. Belki de oluşabilecek bir kavga da birşeyler söylememden korkuyordu. Ama bu konuyu kardeşimin yanında dile getirecek değildim.

   Dışarı çıktığımda Kerem'i aradım. "Efendim güzelim" diyerek telefonu açtı.

   "Ben çıktım evden şu anda, nerdesin, geleyim yanına" dedim.

   "Konum göndersem olur mu? Tarif edemem burayı"

   "Tamam öyle olsun" dedim ve telefonu kapattım. Gelen konumla beraber bir taksiye bindim ve Kerem'in attığı konuma ilerledik.

   İndiğim yer Kanlıca sahiliydi. Fakat etrafa baktığımda Kerem'i görmüyordum. Kerem'i arıyordum, telefon çalıyor ama açmıyordu. Yanıma beş altı yaşlarında bir çocuk yaklaşıp bir tane kırmızı gül verdi. "Kerem abi seni çok seviyormuş, bir de bunu verdi." diyerek küçük bir kağıt verdi. Bu ara böyle kağıtları açmaktan tedirgin olsam da, bu notu da açmıştım.

DÖNME DOLAP Where stories live. Discover now