BÖLÜM 17

46 27 0
                                    

   "Bu sefer onu kimse elimden alamaz" diye yüksek sesle konuşuyordu Müge. Zaten Tolga'yı pek sevmezdi, benimle olan bu durumdan dolayı da iyice sinirlenmişti.

   Tolga'nın Azra konusunu bu kadar içselleştirip bana kafayı takmasına anlam veremiyordum. Yardımcı olmadım diye olayı bu noktaya getirip beni mi korkutmaya çalışıyordu.

   "Tamam, insanlar dinleniyor diğer odalarda, sakin olur musun?" dedim.

   "Olamam sakin falan, derdi ne bunun ya." Müge ses tonunu düşürmüyordu.

   "Anlarız merak etme"

   Neden böyle yapmıştı bilmiyordum, ama tabiki de soracaktım hesabını. Tam bu sırada kapı çaldı. Müge'ye kızgın bir bakış atarak kapıdaki kişiyi içeri davet ettim. Gelen Turna'ydı.

   "İyi misiniz kızlar, sesler çok olunca merak ettim" dedi Turna.

   "Kusura bakma ya, Müge'nin kabahati. Sizi de uyutmadık değil mi?" dedim mahçup bir şekilde.

   "Önemli değil, sorun ne peki". Turna'yı yeni tanıyordum ama bana güven veriyordu. Konuyu anlatmakta hiçbir sakınca görmüyordum.

   "Böyle bir not buldum valizimde" diyerek notu gösterdim. Turna kaşlarını çatarak nota baktı. Daha sonra da Tolga ile olan durumu anlattım ve ondan şüphelendiğimizi.

   "Birşey diyeceğim, bu notu nerede koymuş olabilir peki valize, bir fikrin var mı?"

   "Bir boşluk bulup herhangi bir yerde koymuş olabilir, bilemiyorum"

   "Buraya biz ayrı araba ile geldik ve devamlı arabada biz vardık. Buraya geldiğimizde de yine hep yan yanaydık."

   "Ne demeye çalışıyorsun şu anda peki"

   "Sen bizim yanımıza gelmeden önce konulmuş olabilir mi?"

   "Evde mi?" Umarım böyle birşey yoktur.

   "Bilmiyorum"

   Ben biliyordum, eğer gerçekten evde yapılmışsa bunu yapan tek bir kişi var. Ama hem arayı iyi tutmak isteyip hem de böyle bir şey yapmasını anlayamamıştım. İçimde bir yerde de o kadına güvenemeyeceğimi biliyordum.

   "Fikir için sağol" dedim Turna'ya. O ise "İyi geceler" deyip odadan çıktı.

   "Kızlar şu anda uyuyalım, sabah konuşuruz" dedim yatağa girip yatarak. Daha fazla birşey duymak kafamı iyiden iyiye karıştıracaktı. Müge ve Beren bir süre birbirlerine baktılar. Daha sonra Beren hemen yanıma Müge ise diğer köşede olacak şekilde yattılar. Kafam bir sürü düşünce ile uyuyakaldım.

   Sabah uyandığımda Beren'in göbeğimde yatıyor olması beni gülümsetmişti. İlginç yatış şekilleri olduğunu biliyordum.

   "Hadi kızlar" diye seslendim. Beren'in göbeğimde yatıyor olmasından dolayı fazla hareket edemiyordum ama zor bir şekilde Müge'ye dokundum ve uyandırmayı başardım. Müge uyandığında Beren'in yatışını gördüğünde ona imdat dercesine bakış attım. Çünkü onu uyandırmak kolay olmuyordu.

   "Beren lütfen uyan ya" diye yalvardım adeta. "Beş dakika daha" diyip yastık niyetine bana sarılıyordu Beren.

   "Tolga kapıya mı dayanmış, buraya kadar gelmiş mi o utanmaz" diye bağırmaya başladı Müge. Tolga adını duymasıyla gözünü açması bir oldu Beren'in.

   Beren "Nerede o, gelsin buraya" diye bir gözü açık bir gözü kapalı asker edasıyla yattığı yerden fırladı. Müge ile birbirimize bakıp gülmeye başladık. Beren durumu anlamış ve bize kötü kötü bakmaya başlamıştı ki kapı sesi duyuldu.

   "Kızlar iyi misiniz" dedi kapıdaki Turna. "İyiyiz, istersen gelebilirsin" dedim.

   Turna içeri girdiğinde gülmeye başlamıştı. Çünkü Beren yatakta ayağa kalkmış Müge ve bana yastık fırlatmak üzere, bizde köşede birbirimize sığınmış durumdaydık. Turna "Neler oluyor burada" diye gülümsemeye devam ederek içeri girdi. "Bu ikisine yapacağım işkencelerin üzerine geldin Turna. Yardım etmek ister misin?" dedi Beren. Turna ile konuşuyordu ama gözü bizim üzerimizdeydi.

   "Kuzucuğum ama uyanmıyorsun ne yapalım" diye söylendim.

   "Böyle mi uyandırılır insan" dediği anda kafama yastığı yemiştim. Daha da birşey diyemedim.

   "Tamam, hadi kahvaltı yapalım ve bugün buranın tadını çıkaralım" dedi Turna. Beren'in bize surat asması eşliğinde yataktan kalkıp hazırlandık.
Hazırlanıp odadan çıktığımızda gözüm Kerem'i arıyordu, ama Kerem ortalıkta yoktu. Telefonumu elime alıyordum ki "Seninki erken uyanmış ve yürümeye çıkmış, az önce aradım, birazdan burada olur" dedi Yiğit. "Teşekkür ederim" diyerek mutfağa yöneldim.

   Buzdolabına konulmuş kahvaltılık malzemeleri çıkarıp hazırlamaya başladım. Bahçe tarafına kahvaltı hazırlamak için güzel bir havaydı. Kızlarla masayı hazırlarken Kerem'de elinde simitlerle "Günaydın millet" diyerek geldi.

   "Erkenciymişsin" diyerek yanağından öptüm ve elimdeki tabakları verip masaya gönderdim. Daha sonra altı kişi güzel bir kahvaltı yaptık ve bu güzel manzaranın tadını çıkarmak için dışarı çıktık.

   Her yer artık yemyeşil olmuştu. Ağaçlar yaza merhaba diyordu adeta. Ağaçların sıklığından dolayı tepemize oluşturduğu tavan yolumuzu serin ve gölge yapmıştı. Etrafta uğraşılmış bir işçilik vardı ve insanın bu yolda keyifle gezintiye çıkmasını sağlıyordu. Müge ve Beren diğer arkadaşların yanına gittiler. Yiğit ve Turna ise bizden fazla uzaklaşmamak koşuluyla yakınımızda geziyorlardı.

   "Bugün burada son günümüz olması ne kadar üzücü. Keşke daha fazla kalabilseydik" dedim. Çünkü uzun zaman sonra kendimi biraz daha iyi hissediyordum.

   "Bence bu kadarı da güzeldi. Hem belli mi olur, bakarsın yine geliriz" dedi Kerem.

   "İnşallah geliriz, çok sevdim burayı"
Kerem'in bana sarılmasıyla yolumuza devam ettik. "Merak etme, artık kötü günler bitti" dedi kulağıma fısıldayarak. Bu cümle bana kendimi daha iyi hissettirmişti.

   Bulunduğumuz yeri gezmiş, eğlenmiş ve artık akşam üzeri olduğunda da evlerimize dönmek üzere yola çıktık. Kısa bir süre gördüğüm güzel rüyadan uyanmış, gerçek dünyama dönüyordum adeta. Akşam üzeri yolumuza çıkmış, hava iyice karardığında ise evlerimize gelmiştik. Kapıdan içeri girdiğimde ise bu evin kasveti hemen üzerime çökmüştü. İnsan kendi evini sevmez miydi? Ben sevmiyordum işte.

   İçeri girdiğimde sanki beni bekliyormuşçasına Ezgi ile karşılaştım. "Naber Güneş, nasıl geçti tatil" diye sordu. "Teşekkür ederim, güzel bir değişiklik oldu benim için. Yorgunum biraz, sabah görüşürüz" diyerek odama çıktım.

   Odama geldiğimde ise valizi bir kenara bırakıp, güzelce bir duş alıp kendimi yatağa attım. Bu yol yorgunluğu anca böyle geçerdi.

   Sabah kalktığımda ise erkenden evden çıktım. Tolga ile denk gelirsem konuşmak istiyordum. Fakat pek umduğum gibi olmadı ve Tolga ile denk gelemeden ders vakti gelmişti. Yerlerimize geçtiğimizde ise masamın üzerinde duran ajanda dikkatimi çekmişti. Benim olmayan bir defterin masamda ne işi vardı ki?

   Merakla gidip deftere baktığımda ise defterin arasında benim ve Kerem'in birbirimize sarılmış iki fotoğrafı vardı. Bolu'da çekilmişti bu fotoğraflar. Biri akşam karanlığında, diğeri ise gündüz vakti. Fotoğrafın arkasında ise bir not daha vardı.

   "Biri gündüz biri gece, bu nasıl bir bilmece. Sence baban ilk hangisini görmeli"









Beğenip kaydederseniz sevinirim...

DÖNME DOLAP Donde viven las historias. Descúbrelo ahora