BÖLÜM 15

41 27 0
                                    

   Bir anda beklenmedik bir notla ne düşünmem lazımdı bilmiyordum. Notta tek bir cümle vardı ve ne anlama gelerek yazıldığını anlamamıştım. Bir uyarı notu mu, tehdit notu mu, yoksa bir sapıkla mı karşı karşıyaydım? Tam olarak neydi?

   "Güneş iyi misin?" diye seslendi arkamdan Turna. Apar topar notu valize sıkıştırdım. "İyiyim canım, dalmışım öyle" diyerek durumu geçiştirmeye çalıştım. Bir süre kimseye birşey demeyecektim.

   "Yemek yiyip, dışarıda ufak bir gösteri olacakmış, ona gidelim diyoruz"

   "Tamam üzerimi değiştirip geliyorum"
Bu notu düşünme işini sonraya bırakacaktım. Zira buraya eğlenmeye gelmiştik. Başka şeylerle aklımı bulandıramazdım.

   Evi birazcık gezmeye başlayınca oldukça konforlu iki yatak odası, mutfak ve banyosunu keşfetmiştim. Ortalama beş yada altı kişi rahatlıkla vakit geçirirdi bu evde. Rastgele odalardan birine girdim ve valizi yatağın üzerine koyup içini açtım tekrar. Gelen kağıdı valizde küçük bir bölmeye koyup üzerimi değiştirdim.

   Uzun kollu yazlık bir kazakla üzerine hırka ve pantolonumu giyip hemen hazırlandım. Tekrardan salona döndüğümde evin arka tarafındaki bahçede bizim için yemeklerin hazırlandığını gördüm. "Hiç bir şeye el sürmemek ne kadar güzel" diye gülümseyerek Kerem'in yanına oturdum.
"Bu ne güzellik" diyerek Kerem elini omzuma attı. Sıradan halimle bile beni güzel bulmasına anlam veremiyordum. Kendi içimizde ufak bir sohbetten sonra yemekler hazırdı ve bizde güzelce yemeklerimizi yedik.

   Yemeklerimizi yedikten sonra dışarıda yapılacak gösteriye gitmek için evimizden çıktık. Ormanın içinde gezinerek ilerledikten sonra büyük bir çadır olduğunu gördük. Gösterinin orada yapıldığını düşünerek çadırın içine girdik.

   İçerisi renkli ışıklandırmayla süslenilmişti ve izleyiciler için bir sürü sandalye konulmuştu. Henüz sadece birkaç kişi vardı ve bizde ön sıradan kendimize yer bulmuştuk.

   "En çok masada olacakları merak ediyorum" dedi Yiğit masadaki iskambil kağıtlarını göstererek. Masadaki aksesuarları incelemeye başladık. Bakın size şimdi bir numara yapayım dedi Kerem. Eline bir mendil almış ve bizden biraz uzaklaşmıştı. Avucunun içine mendili sıkıştırıp daha sonra kaybetmişti. Ve bizden bir alkışı hak etmişti.

   "Bu tarz marifetlerin olduğunu bilmiyordum" diyerek yanına gidip yanağından öptüm.

   "Bir yerlerden öğrendim diyelim" dedi Kerem.

   "Hadi yerimize geçelim" dedi Turna ve yerimize oturduk. Yavaş yavaş çadır dolmaya başlıyordu. Bir süre sonra da Müge ve Beren'de bizi buldular.

   "Seni bulamayacağız diye düşünmeye başlamıştık" dedi Müge. Ufak bir sitem ediyordu sanırım. Ama yanımda misafir insanlar vardı. Bu seferlik hoş görmeliydiler.

   "Gelecektim tabiki olur mu öyle şey" dedim. Kerem'le zaten tanışmışlardı daha önceden. Yiğit ve Turna ile de tanıştılar ve onlarda yanımıza oturdu.

   Salon iyiden iyiye dolmaya başlamıştı ve ufak ufak gösterilerde sergileniyordu. Gösterileri yapan bütün kişilerin siyah kapüşonlu olması dikkat çekiyordu. Kalemle, parayla ve iskambil kağıtlarıyla çeşitli illüzyon gösterileri yapıldı. Ve en sonunda bir gösteri için yine siyah kapüşonlu bir kişi geldi sahneye. Kumral, ela gözlü, uzun boylu bir adamdı.

   "Merhaba arkadaşlar, bugün burada olmaktan ve sizleri eğlendirmekten dolayı çok mutluyuz. Şimdi içinizden birini yanıma alacağım." diyerek herkesin yüzüne bakmaya başladı. Birçok kişi "Ben geleyim" diyerek el kaldırıyordu. Sahnedeki kişiyle bir süre sonra göz göze geldik ve "Sizi sahneye alabilir miyim?" diyerek alkışlarla beni yanına çağırdı. Ben de ne olduğunu anlamadan şaşkınlıkla sahneye çıktım.

   "İsminiz nedir?"

   "Güneş benim adım"

   "Güzel bir isim. Güneş Hanım bana üzerinizden bir eşyanızı verir misiniz?"
Bir an ne vermem gerektiğini düşündüm ve kolumdaki bilekliği verdim. "Çocuklar bunu kaybedelim, çıkışta okuturuz bir kuyumcuya" dedi şakayla. Çadırda kahkaha sesleri yankılanıyordu. Ne yapacağını anlamak için merakla adamı inceliyordum. Bir anda iki elini birleştirdi ve avucunun içinde bilekliğimi kaybetti.

   "Hayatımızda çok önemli bir parçamızı kaybedebiliriz. Eksikliğini hissetmek çok üzer bizleri". İki elini açmış elinin boş olduğunu gösteriyordu. Merakla ne yapacağını anlamaya çalışıyordum.

   "Ararız tararız, hiçbir yerde bulamayız" diyerek üzerindeki siyah kapüşonu çıkarıp bakmam için bana uzattı. Bütün ceplerine baktım ama bileklik yoktu.

   "Yerine başka şeyler koymaya çalışırız ama kendimizi avuturuz". Kendi kolundaki bilekliği bana takmıştı, ama büyük olduğundan dolayı düşmüştü.

   "Fakat bazen gerçekten de gözümüzün önünde duranı görmeyiz" dedi ve elini benim hırkamın cebine uzatarak bilekliğimi benim cebimden çıkarmış oldu.

   "Çok yakınımızdadır aslında, o kadar yakındır ki bir nefes kadar..."











Beğenip kaydederseniz sevinirim...

DÖNME DOLAP Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin