BÖLÜM 28

57 19 2
                                    

   "Merhaba Güneş, habersiz geldim ama, biraz konuşabilir miyiz?" diyerek selam verdi Kübra. Burayı nasıl bulmuştu ki? Evime kadar gelip bana ne diyecekti?

   "Tamam, odama gidelim istersen, orada konuşuruz" deyip odama davet ettim. Teke tek Kerem'in eski sevgilisiyle kendi odamda ne konuşacaktım? Ben kendimi nasıl tutacaktım? Odaya girdik ve birkaç saniye süren sessizliği Kübra bozdu.

   "Neden geldiğimi merak etmişsindir." diyerek söze başladı. O da rahat gibi görünmeye çalışsa da gergindi, benim gibi.

   "Kerem ile ayrılacaksın Güneş, bunu ona yaptıramam. Ama sen yapabilirsin." Ne diyor be bu.

   "Neden Kerem'den ayrılacakmışım ve buna neden sen karar veriyorsun" diye sordum. Umarım uzatmaz bu konuyu, yoksa kendimi tutamayabilirim.

   "Böyle olması gerekiyor çünkü"

   "Böyle birşey olmayacak" dedim gözünün içine baka baka. "Sen onu bir anda terket, çık git hayatından, sonrada geri dön ve Kerem'den ayrıl diye kapıma gel. Öyle bir dünya yok." Bağırmıyordum ama ses tonum yüksekti.

   "Bir insan durduk yere gitmez değil mi?"

   "Bir insan hiçbir sebepten sevdiği insanı terketmez"

   "Ölüyordum be, ne yapsaydım, onu da mı kendimle o duruma sürükleseydim." Kübra benim aksime yüksek sesle konuştu.

   Birkaç saniye sessizlik oldu yine. O bir anda söylemenin şaşkınlığıyla, ben ise duyduğum cümlenin şokuyla sessiz kaldık.

   "Ne ölmesi, ne diyorsun sen" diye sordum. Böyle birşey duymayı beklemiyordum. Kerem anlattığında artık sevmiyordur ve bir anda gidecek kadar duyarsızdır diye düşünmüştüm.
Ama işin içinde başka bir iş varmış.

   "Çok hastaydım Güneş, neredeyse ölecek kadar. Mecburdum bir anda gitmeye, çünkü Kerem beni bırakmazdı biliyorum. Bende o dönemde onu da üzmek istemedim. Böbrek yetmezliği oluştu bende yaklaşık yedi yıl önce. İlk önce ilaçla tedavi denedim ve ilaç kullandım. Ama ilaçların ağırlığıyla sersem gibiydim adeta. Belli bir zaman sonra yüzümde çöküntüler oluşmaya başladı." dedi ve bir nefes verdi.

   "Kendime baktığımda gördüğüm görüntü beni bile tiksindiriyordu. Aynada kendime bakmamaya başlamıştım. Kerem'le de belli bir soğukluk oluşmuştu aramızda. Sonra bir anda kopardım bağımızı. Telefonumu ve adresimi değiştirdim." dedi. Kübra'nın yüzü iyice düşmüştü.

   "Bir süre belli bir tedaviyle doktor ilerleme kaydettiğimi söyledi. Bende çok mutlu oldum ve Kerem'in karşısına çıktım tekrardan. Kolay olmadı tabi öyle, hemen affetmedi. Çok dil döktüm, neredeyse yalvardım. O da bir süre sonra affetti beni, barıştık. Ama kalben kızmıştı bir kere. Tekrardan barışmamızla da eskisi gibi olmadı hiç birşey. Zamanla unutur diye umdum, ama öyle olmadı. Zaten aylar sonra hastalığım bir anda yine ortaya çıktı. Üstelik daha artmış bir vaziyette. Kim bilir belki de kapandığını sandığımız yaralarımız sadece kabuk bağlıyor ve biri oraya dokununca daha şiddetli kanıyor." O anları tekrar yaşıyordu sanki.

   "Sonra ne oldu peki" diye sordum. Neler olduğunu merak ediyordum.

   "Daha sonra böbreklerimin iflas ettiği ortaya çıktı. Kan grubum sıfır olunca bulması aşırı zorlaştı. Benim kan grubum ailede sadece babamda var. Onunda devamlı kullanmış olduğu ilaçlardan dolayı donör olma şansı hiç yoktu. Uzunca bir süre diyalize bağlı devam ettim hayatıma. Uygun nakli beklemek iki yıldan fazla zamanımı aldı. Daha sonra kendimi toparlama sürecim çok hızlı oldu. Kerem'e kavuşma umuduyla geldim, ama sen varsın aramızda şu anda."

   Son cümle beni dinlediğim hikayeden şu ana, asıl konuya geri getirdi. Tahmin ettiğim gibi Kerem'den ayrılmamı istiyordu.

   "Yanlışın var, biz Kerem'le sevgili olmaya başladığımızda sen yoktun. Yani ben kimsenin arasına girmedim." dedim. Bu durum için beni neredeyse suçlu ilan edecekti.

   "Haklısın, ama bence artık gitme zamanın geldi."

   "Buna sen mi karar veriyorsun"

   "Benimki bir tavsiye, üzülen sen olma. Bak kapına kadar geldim. Olanı biteni anlattım, sende gerekeni yapmalısın"

   "Kerem istemediği sürece ondan ayrılmam"

   Telefonum çalmaya başlamıştı. Ama neredeyse bir kavganın eşiğinde olduğumuz için telefona bakmadım.

   "Bunca şeyi sana anlattım, hiç mi düşünmüyorsun sen"

   "Senin adına üzgünüm, ama yapacak birşeyim yok. Kerem'i seviyorum, ondan ayrılamam"

   "Bence pişman olursun"

   İnatla çalan telefona baktığımda sanki hissetmiş gibi Kerem arıyordu. Telefon aramasını Kübra'ya gösterip gözünün içine baka baka telefonu açtım ve hoparlöre aldım.

   "Nasılsın Güneş'im." dedi Kerem.
Kübra'nın yüzü renk değiştirmeye başlamıştı bile.

   "Ben çok iyiyim canım. Bir misafirim var, onunla konuşuyorduk, sen nasılsın." Kübra'nın gözleri onu söyler miyim diye fal taşı açıldı.

   "Ben de haftasonuna plan yapalım diyorum bizim taze evlilerle ne dersin?"

   "Tamam canım konuşuruz."

   Telefonu kapattığımda Kübra adeta derin bir nefes aldı. Ve içimden bir his tam tersi bir durumda Kübra beni ispiyonlardı diyor. Ve şimdi ben onu buradan kibarca kovacaktım.

   "Bence konuşma bitti." dedim kısa ve net.

   "Peki, bazı şeyleri Kerem'in hatırlamasına yardımcı olurum bende. Görüşürüz Güneş, daha çok görüşürüz belli ki."

   Belli ki bazı şeyler kolay kazanılmıyordu. Fakat Kübra elindekini elinin tersiyle itmiş, bense bırakma ihtimaline bile deli gibi korkuyordum..












Beğenirseniz çok sevinirim...

DÖNME DOLAP Where stories live. Discover now