BÖLÜM 12

57 28 1
                                    

Küçükken hatırladığım akşam yemekleri biraz daha kalabalık geçerdi. Annem babam dedem babaannem halam ben ve bebek kardesim Ada. Doğumu biraz sıkıntılı olduğu için annem Ada ile her an kendi ilgilenir Deniz hanıma falan bırakmazdı bile. Masanın bir köşesinde Ada için her zaman yer vardı. Bazen de anneannem ve diğer dedem bu yemeklere dahil olurlardı.

Fakat konuşmalar her kalabalık ailede olduğu gibi neşeli değil de gergin ve kasvetli geçerdi. Masadaki birçok kişinin lokmalar boğazına dizilirdi.
Dedemin bir gün babama "Bunca zamandır işlerini alavere dalavere ile yürüttün. Yılan gibi sıyrılıyorsun her yarattığın kaosun içinden" dediğini hatırlıyorum.

Babam ise bir babanın oğluna neden bu şekilde konuştuğunu söyleyip kavga etmişti. En son masadan kalkıp gitmişti hatta. O sırada babama çok üzülmüştüm ve dedeme kızıp "Babamı üzdüğün için bir daha seninle konuşmayacağım" demiştim. Sırf bu yüzden odama gidip ağlamıştım bile.

İşte yıllar sonra şimdi ise babam zamanında duyup zoruna giden bu lafı bana kullanmıştı. Hem de iğneleyici bir şekilde. O zaman da ona hak vermiştim halbuki. Hiçbir anne veya baba kendi evladına bu şekilde kötü kelimeler kullanmamalı. Hiçbir çocuğun ruhunu öldürmeye anne ve babasının bile hakkı yok çünkü.

"Sen nasıl bir kız oldun çıktın artık anlayamıyorum. Neredeydin dünden beri" diyordu kızgın bir şekilde.
Teyzeme bakmıştım ne işin var burada dercesine. O da bana neden böyle yaptın diyordu adeta.

Babam bir anda yanıma gelip eliyle yanaklarıma bastırıp yüzüne doğru çevirdi beni. "Başkasının arkasına sığınma anlat. Neredeydin." Gözümün içine öyle bir bakiyordu ki gözleriyle öldürüyordu beni.

"Giderken nereye gittigimi söyledim zaten. Neyin sorusu bu." Zar zor bunları söyleyebilmiştim.

"Orada teyzende olacaktı ama"

"Yalnız kalmak istedim, şimdi de buradayım"

"Bu yaptığını yazıyorum bir kenara hanımefendi"

Bir süredir dip dibe yaptığımız bir konusma yoktu. Dün sabahı saymazsak tabi. Kendisine imalı bir bakış atarak salondan çıkıp odama doğru ilerledim.
Ne zaman bu evden çıkıp bir süre kafamı dinlemek için kaçmak istesem ertesi gün geri dönmüş oluyordum. Her döndüğümde yeni bir kaosla.

Şu anda sanırım bir uyku çekmek iyi gelecekti bana. Uyuduğum zaman unutuyorum bütün dertlerimi. Lavaboya gidip aynada kendime baktım yine. Yüzümde hala çökmüş bir görüntü vardı ve iyiden iyiye psikolojimi bozuyordu bu durum. Bolca suyla yüzümü yıkayıp kendimi toparlamaya çalıştım. Sanki üzerime yapışmış bu kiri bu su temizleyecekmiş gibi. Ve bir an önce yatağıma geçip saatlerce uyumak istiyordum.

Ne aklımda, ne kalbimde babamın bana yaptığı yılan yakıştırmasını kabul edemiyordum. Evet pek iyi anlaştığımız söylenemezdi. Ama bunu söylemek gerçek bir nefret göstergesiydi bence. Yatağıma yattığımda birçok şey takıldı aklıma.

***

Polonezköy'deki evin önündeydim. Bir gün içinde evime dönmüştüm, ama yine buradaydım. Kapı aralıktı, sanırım giderken kapatmayı unutmuşuz. İçeriye girdiğimde her yer dağılmıştı. Şok içinde salona ilerlediğimde aynı dağınık görüntü burada da vardı. Üstelik koltuklarda kan lekeleri bulunuyordu. Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken üst kattan sesler duydum. Hızlıca üst kata çıkmaya başladım. Evin her yeri dağılmıştı sanırım.

"Kimsiniz" diye seslendim.
"Güneş, buradayım" dedi Kerem. Benim kullandığım odadan sesi geliyordu. İyi ama Kerem'in burada ne işi vardı ki. Tam odanın kapısını açacaktım ki başka bir ses duydum.

DÖNME DOLAP Where stories live. Discover now