"Pis, ıyy kaka, öğkk!"
Hila'nın elinden yerde bulduğu şekeri attıktan sonra neden iki gündür bir anne gibi ona bakmak zorunda olduğumu anlamlandıramıyordum.
Üstelik haftasonumu çalmıştı Hila!
Ya parktaydım, ya markette.
Ama şimdi onu teyzeme bırakacak ve tamamen özgür olacaktım. Teyzemlerin evinin kapısını çaldıktan sonra Hila'nın yanaklarını son kez öptüm.
Kapı açılırken teyzem gülümsedi.
"Ah, çok teşekkürler Rosie!"
Pencereden ona el sallayıp Hila'yı yukarı gönderdikten sonra derin bir nefes verip üç keredir arayan Lisa'ın telefonunu açtım.
"Sonunda Rosie! Tanrı aşkına neredesin?"
"Annemler Hila'yı sardı başıma. Onunla uğraşıyordum, neden ki?"
Adımlarımı evimizin bulunduğu sokağa yönlendirirken Lisa keyifle şakıdı.
"Jungkook'un kim olduğunu buldum!"
Duraksadım.
Adımlarım duraklarken birkaç saniye hiçbir şey demeden kalakaldım. Jungkook'u mu bulmuştu?
"Ne?" Şaşkındım. "Kimmiş?"
Güldüğünü duydum.
"Akşam barda göreceksin canım."
Gözlerimi kırpıştırıp, "Ne barı yah!" diye söylendim.
"Tatlım benim, Jungkook'u görmek istiyorsan gelirsin. Bu gece çok harika geçecek. Hadi bay!"
Aish, ölmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the smell of love - rosékook
Fanfiction" Benden sessiz kalmamı bekleme Chae Young. Aksi halde sessiz kaldığım her günün acısı daha güçlü bir aşk yaratır kalbimde." * 8 Şubat, 19.