1.7

4.7K 359 58
                                    

"Bu mu Jungkook?"

"Ih ım, şu?"

Gözlerimi devirdim. "Seni dövmemem için acil neden yarat Lisa, acil!"

Ellerimle saçlarımı arkaya atarken sinirle bardaktaki şarabı kafaya diktim. Jungkook'u bulduğunu söylemesinin tek nedeni bara onunla gelmem olduğunu biliyordum.

"Bara gelmem için yalan söylemen gerekmezdi Lisa."

"Gerekirdi, bayan; eve kapanan."

Başımı salladım. "Aynen, bırak eve kapanayım. Ya ben anlamıyorum sen benden ne istiyorsun? Sana göre bir arkadaş değilim belki de. Neden zorluyorsun ki? Ben buyum Lisa, neden beni değiştirmeye çalışıyorsun?" Omuzlarım çöktü.

"Farkında değil misin? Ben zevk alıyor muyum sence? Sırf sen istedin diye gittiğim onlarca yerde hiç eğlendiğimi gördün mü? Senin için çabalıyorum ama sen beni anlamak istemiyorsun."

Bakışlarını kaçırırken başını uysalca salladı.

"Haklısın Rosie. Ben belki de okuduğum kitaplarda geçen hayatlara özenerek yaşıyorum. Dizilerden kopardığım küçük bilgilerin hayatımda önemli yerleri belirleyebileceğini zannediyorum. Biraz farklı yaşamlar görmek isterken, zamanın beni sıradanlaştırmasına izin veriyorum. Üzgünüm. "

Eline çantasını alıp arkasını döndüğünde kolunu tuttum.

"Nereye?"

"Yalnız kalmak istiyorum."

Kolunu bırakıp gitmesine izin verdim. Belki izin vermemem gerekiyordu fakat psikolojim bunu düşünebilecek kadar iyi değildi.

Bu tarz hayatların benim hayatımın tek bir sayfasında bile bulunmayacağını biliyordum. Buna rağmen göz yumamazdım beni içine çekmesine. O afilli dünyasında benim de kaybolmamı sağlayıp pembe düşlerimin kapılarını açmamalıydı. Bu şekilde büyümemiştim.

Pembe sadece renk olabilirdi benim dünyamda.

İçerde karanlık vardı.

"Sarhoş musun?" Duyduğum sesle başımı kaldırıp karşımdaki tabureye oturan kişiye baktım.

"Ha, eğer sarhoşsan arkama bile bakmadan gideceğim. Çünkü gerçekten uğraşamam."

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp onu yanıtladım.

"Değilim."

Barmene viski söylediğini duyarken gelen bardağı hemen dikledi.

"Adın ne?"

Titreyen ellerim şarap bardağına sarılırken büyük bir yudum alıp yanıtladım: "Rosé."

Senin adın ne, diye soramadım.
El vermedi, zihnim. Çünkü bilirsin;
gecemde saklıydı ismin.

"Buvan bende." Dedi içimi titreten sesiyle.

"Buvan Sheul."

Hoş geldin.

Hoş geldin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


:')

the smell of love - rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin