2.5

5K 343 151
                                    

Sırt çantamı kolumda sabitleyerek otobüs durağında kaybettiğim on dakikayı düşünüyordum. Birde artist artist adresi söylemene gerek yok demiştim, sanki ışık hızıyla ulaşacakmışım gibi...

Buvan diye tanıyıp kendimce yaşadığım platonik aşkımın elbette ki evini biliyordum. Neden bilmeyecektim? Bir keresinde canım gerçekten çok sıkılırken ve hayatımda hiçbir esrarengiz olay yaşamadığım için dertlenirken bir anda Buvan'ı eve giderken görmüştüm. O an kafamın içinde yanan ampul beni onu takip etmem için adeta yönlendirmişti.

Bir şekilde kendimi garip hareketlere sokmuş ve sanki bir filmin içindeymişim edasıyla onu takip etmiştim. Neyse ki, yakalanmamıştım.

Sonunda, otobüs geldiğinde sebepsizce şoföre kötü bakışlar yollayıp boş bir koltuğa bıraktım kendimi.

Zaman geçiyordu ve belki de Jungkook çoktan ölmüştü...

Soğuk algınlığıyla mı? Altı üstü sümüğü akıyordur çocuğun, kendine gel Rosé, sakin...

İç sesime hak verirken bir yandan da rahat olmaya çalıştım. İlk kez onun evine gidecektim! Yuppi!

"Yuppi ne?" diye söyledim kendime kendime. "Hayır yani yup - pi, nedir?"

Önümde oturan teyze arkasını dönerken, "Bir şey mi dedin, kızım?" dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.

Sesli mi konuşmuştum?

"Yo."

Teyzeye deli muamelesi yaparak ifadesizce ona baktığımda kadın tekrar önüne döndü.

Bu sırada Jungkook'un evine yaklaştığımızı anlayıp otobüsü durdurdum. Koşar adımlarla arka sokağa doğru yönelirken onun bulunduğu apartmanın önünde durdum. Kaçıncı kattı ki?

Bir süre zihnimi karıştırıp düşündüm.

Yo. Bilmiyordum.

Jeon Buvan JK Sheul: Neden kapının önünde dikiliyorsun?

Onuncu kat:)

Hay ben benim...

Elimle alnıma vurup hızlıca apartmana girip asansörden son kata yani onuncu katın düğmesine basıp beklemeye başladım.

Tırink.

Kapı açıldığında hızlıca çıkıp sağ tarafımda duran ve zaten tek kapı olan kapının önünde durup zili çaldım.

Kapı açıldı.

Jungkook gözlerimin önünde burnunu sildi.

Gözlerim kısıldı. "Şifayı kapmışsın?"

"Öyle," dedi boğuk bir sesle. "Gelsene."

Yanında geçip içeri girdiğimde uzun koridoru aşıp salon olduğunu kafadan uydurduğum yere girdim. Evet doğruydu, burası salondu.

Gri koltuklar vardı, her yer gri renk döşenmişti ama duvarlar simsiyah mat bir renge boyanmıştı. Etraf tahminlerimin aksine düzenli ve temizdi. Bunun yanı sıra dışarıdaki dondurucu rüzgarın yanında fırın gibi de sıcacıktı.

Bu yüzden montum ve beremi sıyırıp bir köşeye bırakırken Jungkook çoktan kendini koltuğa atmıştı.

Yanına gidip elimi alnına yasladım. Terlemişti fakat alnı sıcacıktı.

the smell of love - rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin